Tarihi kaynaklardaki bilgilere göre, Diyarbakır, 2 Kasım 1895 Cuma günü adeta cehennemi yaşadı. O gün, cuma namazı esnasında Şeyh Matar Caddesi’nde bir boyacı dükkânından yükselen alevlerin kısa sürede tüm Diyarbakır’ı sararak büyüdüğü kaydediliyor.
Kentin en işlek bölgelerinden Saman Pazarı, Sakocular, Yenihan, Sipahi Pazarı, Kürkçüler, Buğday Pazarı ve Uzunpazar’daki yüzlerce yapının alevlere teslim olduğu ve Melik Ahmet Caddesi’ne kadar uzanan bu alanın, Diyarbakır’ın ticaret ve sosyo-kültürel merkezlerinden oluştuğu belirtiliyor.
800’DEN FAZLA YAPI YOK OLDU
Felaketin ardından yapılan tespitlere göre, yangın 400 vakıf ve 400 özel mülkü kapsayan dükkân, fırın, han ve ticarethanenin yok olduğu ifade edilerek, ayrıca 61 cami, mescit ve türbe; 1 namazgâh, 2 çeşme, 1 büyük tekke, 1 saat kulesi ve 1 minarenin ya tamamen yıkıldığı ya da büyük hasar gördüğü ifade ediliyor.
VALİ MEHMED HALİD BEY’İN YENİDEN İNŞA HAMLESİ
Felaketin hemen ardından Diyarbakır Valisi Mehmed Halid Bey, şehri ayağa kaldırmak için geniş çaplı bir yeniden inşa süreci başlattı.
Yangında tamamen yanan ve şehrin tam kalbinde yer alan Çarşı-yı Kebir'in (Büyük Çarşı), 800 dükkânı kapsayan bir projeyle yeniden inşa edildiği bildiriliyor.
Eski Buğday Pazarı’nda büyük bir meydan ve havuz düzenlemesi yapıldığı, şehir içi yolların yeniden planlandığı ifade edilerek, dev yapılandırma sürecinin 15.000 Osmanlı Lirasına mal olduğu kaydediliyor.
KÜLLERİNDEN DOĞAN ŞEHİR
Yangında zarar gören 90 kadar cami, tekke ve türbenin ise kapsamlı bir onarımla yeniden ibadete ve hizmete açıldığı ifade edilerek, ancak şehrin, bu büyük felaketin izlerini uzun yıllar boyunca taşıdı.
Bu olayın, hem yangının yarattığı fiziksel yıkım hem de toplumsal travmasıyla Diyarbakır tarihinde derin bir iz bıraktığı kaydedildi.
“Cuma felaketi” olarak da anılan bu yangının, kentin yeniden inşa iradesinin ve tarihsel direncinin bir simgesi olarak anılmaya devam ediyor.