Diyarbakır Surları'nın gökyüzünden bakıldığında şekli kalkan balığını andırıyor. Göz, burun, solungaç, kuyruk ve yüzgeçler... Üstelik her şey tam da olması gereken yerde!
Diyarbakır’daki ilk yerleşim alanı olan Amida Höyüğü, balığın gözüne denk geliyor. Kalenin en iç kısmı olan İçkale, balığın kafasını, Kanunî Sultan Süleyman döneminde yapılan genişletmeler ise solungaçlarını oluşturuyor.
DİĞER DETAYLAR
Hz. Süleyman Camii’nin doğusundaki girinti: Balığın ağzı
Mervânî Sarayı'nın oluşturduğu çıkıntı: Balığın burnu
Yedi Kardeş ve Evli Beden burçlarının yer aldığı bölüm: Balığın kuyruğu
Kaleyi çevreleyen 82 burç: Balığın çevresindeki küçük yüzgeçler
DİCLE NEHRİ'NE UZANIYOR SANKİ SU İÇİYOR
Daha da ilginci, balığın ağzı Dicle Nehri’ne doğru açık. Bu yönelim, adeta balığın nehirden su içtiği ya da bir şey yediği izlenimi yaratıyor.
Nehrin, kale altından kıvrılarak geçmesi ve burada oluşan geniş alüvyal çukur, balığın nehrin içinde yaşadığı izlenimini pekiştiriyor.
HZ YUNUS EFSANESİ BU ŞEKLİN BİR PARÇASI M?
Tarihî anlatılar ve halk arasındaki rivayetler de bu ilginç kompozisyonu destekliyor. Hz. Yunus’un balık tarafından yutulması kıssası, Diyarbakır’da Fiskaya Şelalesi altında bulunan mağarayla ilişkilendiriliyor. Efsaneye göre Hz. Yunus burada yedi yıl yaşamış. Mağaranın, balığın ağız kısmına denk gelmesi ise tesadüf ihtimalini iyice zayıflatıyor.
BU ŞEKİL BİLİNÇLİ Mİ YAPILDI
Peki bu detaylar rastgele mi oluştu? Araştırmacılara göre, Diyarbakır Kalesi ilk yapıldığında bu şekilde tasarlanmamıştı. Ancak Romalılar başta olmak üzere farklı medeniyetlerin binlerce yıllık eklemeleriyle, bugünkü şekli adeta evrim geçirerek ortaya çıktı.
Her ayrıntının doğadaki bir balık formuna bu kadar doğru oturması, sadece mimari değil, aynı zamanda kültürel bir sembol ya da inanç sisteminin parçası olabileceğini düşündürüyor. Bu da Diyarbakır surlarını sadece bir savunma yapısı değil, aynı zamanda anlamlar taşıyan bir sanat eseri hâline getiriyor.