Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, bir zamanlar Türkiye’nin dört bir yanından gelen öğrencilerin umutla kapısını çaldığı, doktor olma hayallerinin filizlendiği saygın bir kurumdu.


Ancak geçtiğimiz günlerde düzenlenen mezuniyet töreninde okul birincisi Dr. Şirin Erbek’in yaptığı konuşma, bu hayalin artık ne denli yıprandığını, sistemin nasıl çürümeye yüz tuttuğunu açıkça ortaya koydu.

Bir mezuniyet konuşmasından beklenen; teşekkürler, umutlar ve geleceğe dair temennilerdi. Ancak Dr. Erbek mikrofonu eline aldığında salonun havası bir anda değişti.

Göz göze bakılamayan cümleler, alkışlanamayan gerçekler birer birer sıralandı.

Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde fiziksel yetersizliklerden etik dışı davranışlara, intörn doktorların maruz kaldığı angarya işlerden sağlıkta şiddetin sıradanlaştırılmasına kadar uzanan bir tablo çizildi.

Ve bu tablo, sadece bir öğrencinin “mezun olurken içini dökmesi” değil, sağlık sistemimizin eğitim ayağında nasıl kronikleşmiş sorunlarla boğuştuğunun kanıtıydı.

BİNALAR YIKILMADI AMA SİSTEM ÇÖKTÜ

Dr. Erbek’in şu cümlesi sanırım her şeyin özeti: “Binalarımız artık bu yükü taşıyamıyor, eğitim kalitesi düşüyor.”

Bu, sadece fiziki bir yıkım değil; geleceğin doktorlarının eğitimsiz, hazırlıksız, motivasyonsuz yetiştiği bir çöküşü anlatıyor.

Kütüphanelerde yer bulamayan öğrenciler, hastaların odalarına 20 kişiyle giren vizit grupları, birbirinin sesini duyamayan geleceğin hekimleri...

Tıp gibi hassas bir alanda eğitimin bu denli niteliksizleşmesi, insan hayatını riske atan bir güvenlik sorunu değil midir?

ANGARYA, İHMAL VE GÖRMEZDEN GELİNEN SORUNLAR

İntörn doktorların sahadaki rolü, sağlık sisteminde hayati bir öneme sahip. Ancak bu genç hekimler, barkod basmakla, hasta taşımakla, laboratuvara numune yetiştirmekle sınanıyor. Üstelik tüm bunlar, eğitimlerinin önüne geçiyor.

Ve en acı olan ne biliyor musunuz?

Bu gençlerin yaşadığı bu sorunlara, öğretim üyeleri dahil kimsenin ses çıkarmaması. Öğrencilerin sesini duymayan, personelin baskıcı tutumlarına göz yuman bir akademik yapı, nasıl olur da etik ve insan odaklı bir hekimlik ideali kazandırabilir?

ETİK DIŞI DAVRANIŞLAR, ROL MODEL EKSİKLİĞİ

Dr. Erbek'in konuşmasında belki de en ağır cümle şu oldu: “Maddi çıkarları nedeniyle mesleki etik ilkelerinden uzaklaşmış hocalarımız da oldu.”

Bu, genç bir doktorun mezuniyet konuşmasında söyleyeceği son şey olmalıydı. Ama söyledi. Çünkü söylemek zorundaydı. Çünkü artık “duymamazlıktan gelme” lüksümüz yok.

SAĞLIKTA ŞİDDET: GÜNDELİK BİR TEHLİKE

Sağlıkta şiddetin “alışılmış” hale gelmesi, sağlık emekçileri için değil, toplum için büyük bir tehdittir.

Tıp fakültesinden daha yeni mezun olmuş bir doktor, bu şiddeti sadece haberlerde değil, sahada birebir yaşadığını dile getiriyorsa, sistem alarm veriyor demektir.

DUYACAKLAR MI?

Bu konuşmaya karşılık protokolün sessizliği çok şey anlatıyor. Ancak Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sabahattin Hoca’nın eleştirileri sahiplenmesi ve çözüm sözü vermesi, umutsuzluğu bir nebze de olsa kırıyor.

Şimdi gözler, bu sözlerin ne kadarının tutulacağına çevrildi.

Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yaşananlar Diyarbakır’ın değil, Türkiye’nin sorunu.

Çünkü sağlık sistemi, bu eğitim yuvalarında atılan temellerle yükseliyor. Ve o temel bugün, çatırdıyor.

Yetkililer, bu sesi duymalı. Çünkü susmak, yalnızca öğrencilerin değil, toplumun sağlığına da ihanettir.