Diyarbakır ile ilgili tarihi kaynaklarda yer alan bilgilere göre, 1394-1401 yılları arasında Diyarbakır, büyük hükümdar Timur’un hâkimiyetine girdi. Kent, sadece beş gün direnebildiği Timur ordusuna teslim oldu. Şehre giren Timur, Yunus ve Cercis peygamberlerin kabirlerini ziyaret ederek üzerlerine kubbeler yapılması için bağışlarda bulundu.
Timur'un 1401 yılıdna, Diyarbakır’ı Akkoyunlu beyi Kara Yülük Osman Bey’e verdiği ve şehrin, Akkoyunluların başkenti olduğu belirtilerek, bunun bölgenin kaderini bir kez daha değiştirdiği anlatılıyor..
AKKOYUNLU HÜKÜMDARI UZUN HASAN VE GİZEMLİ EŞİ DESPİNA HATUN
Akkoyunlu Devleti’nin en güçlü hükümdarlarından biri olan Uzun Hasan'ın, Trabzon İmparatoru Kalo İonnas’ın kızı Despina (Katerina) ile evlendiği ve Despina Hatunun, Hristiyan dininden vazgeçmediği belirtildi. Kaynaklara göre, ölümünden sonra Diyarbakır’da bir kiliseye gömüldüğü bildiriliyor..
Bu bilginin, hem Osmanlı öncesi Anadolu tarihine hem de Akkoyunlular dönemindeki çok kültürlü yapıya dair çarpıcı bir detay sunduğu ifade edilerek, Müslüman bir hükümdarın Hristiyan eşinin kiliseye gömülmesinin, dönemin hoşgörü anlayışını da gözler önüne serdiği belirtiliyor.
ERGANİ KALESİ VE TARİHİ ANAHTAR
Uzun Hasan’ın dedesi Kara Yülük Osman Bey’in 1402 yılında tamir ettirdiği Ergani Kalesi'nin de döneme ait önemli bir iz taşıdığı belirtilirken, kalenin anahtarının, baştan başa yazılarla süslenmiş şekilde Ergani kasabasına hediye edildiği kaydediliyor.
Ali Emiri Efendi’nin 1879’da Abidin Paşa ile birlikte kaleyi ziyaretinde bu anahtarı gördüğü ve hayran kaldığı ifade ediliyor.
DESPİNA'NIN MEZARI NEREDE?
Bugün hâlâ tam olarak yeri bilinmese de Despina Hatun’un Diyarbakır’da bir kiliseye gömüldüğü bilgisinin, bölgedeki tarih meraklılarını heyecanlandırdığı ve Uzun Hasan’ın eşi olarak bölgede önemli bir yer edinmiş olan Despina’nın mezarının yerel tarihçiler ve arkeologlar için araştırma konusu olabileceği belirtiliyor.
DİYARBAKIR’IN TARİHİNDE GİZLİ KAHRAMANLAR
Akkoyunlu döneminde Diyarbakır'ın sadece siyasi bir merkez değil, aynı zamanda farklı inançların ve kültürlerin bir arada yaşadığı önemli bir yerleşim yeri haline geldiği kaydedilerek, bu tarihsel çeşitliliğin, günümüzde bile kent kimliğini şekillendiren unsurlardan biri olarak öne çıktığı anlatılıyor.
Uzun Hasan ve Despina’nın hikâyesinin, Diyarbakır’ın tarihine farklı bir bakış sunduğu, Hristiyan bir kadının, Müslüman bir hükümdarın yanında ve Diyarbakır gibi stratejik bir şehirde yaşamış ve orada defnedilmiş olmasının, Anadolu’nun çok dinli ve çok kültürlü geçmişinin etkileyici bir yansıması olarak dikkati çektiği belirtiliyor.