Diyarbakır'da bir dönem hüküm süren Huriler, ''Mezopotamya Kaplanına'', ''Tanrı'' diye taparlardı
Diyarbakır’ın bağrından geçen ve tarih boyunca birçok kültür ve inançla bütünleşen Dicle Nehri, sadece fiziksel bir su yolu değil, aynı zamanda kutsal bir sembol olarak da biliniyor. Üç büyük dinin kutsal kitaplarında adı geçen bu nehir, Mezopotamya'nın kalbinde, bazı medeniyetlerce ''Tanrı'' olarak kabul edilirdi.
HURİLER'İN TANRISI ''ARANZAH''
Diyarbakır'da bir dönem hüküm süren medeniyetlerden Huriler, Dicle Nehri'ni Tanrı ''Aranzah'' olarak kişileştirildiği belirtiliyor.
Hızlı akması, dik sahilli ve hırçın yapısı nedeniyle ona bu kutsallığı kazandırdığı kaydediliyor.
Huriler, Dicle’ye ''İdigna'' adını verirken, Sümerlerden miras kalan bu isim, tarih boyunca farklı halklar tarafından ''Diğle'', ''Tigris'', ''Dikle'' ve ''Diklât'' olarak değiştiği ifade ediliyor.
DİCLE'DE ARINMA; BİR İNANCIN RİTÜELİ
Çeşitli kaynaklar, bazı Mezopotamya inançlarına göre, Dicle Nehri'nde yıkanmanın Huriler için günahlardan arınmak anlamına geldiği anlatılıyor.
Hinduların Ganj Nehri'nde yaptıkları gibi, Mezopotamyalıların da Dicle’nin kutsal sularına kendilerini bırakarak, arınmanın ruhsal boyutuna inanırlardı.
DİCLE'NİN MİTOLOJİK YOLCULUĞI
Dicle Nehri'nin, yalnızca bir su kaynağı değil, aynı zamanda mitolojik hikayelerde de önemli bir yere sahip olduğu belirtilirken, Hurilerin baş tanrısı ''Kumarbi''nin efsanelerinde Dicle'nin, ''Tanrı Aranzah'' adıyla anıldığı anlatılıyor.
Ön Türkçede "Aşur" olarak bilinen bu nehrin, toprakları bereketli hale getiren su olarak tanımlandığı, Medes'in ise Dicle'ye ''Tigris'' adını verdiği ifade edilerek, ''Çünkü efsaneye göre su perisi annesi, kaplan formundaki babasıyla bu nehirde birleşirdi'' deniliyor.
DİCLE ETRAFINDAKİ KAPLANLAR
Dicle Nehri’nin çevresinde bir zamanlar kaplanların dolaştığı ve nehrin adının da buradan türemiş olabileceği kaydedilirken, Latince ''Tigris'' kelimesinin, Farsçadan Yunancaya geçtiği ve kaplan anlamını taşımaya başladığı belirtiliyor.
İKİ NEHİR ARASINDAKİ CENNET
Dicle ve Fırat Nehirleri'nin arasındaki bölgenin, tarih boyunca ''Bereketli Hilal'' olarak bilindiği, Sümer ve Akad medeniyetlerine ev sahipliği yapan bu toprakların, ''Subartu'' adıyla iki nehrin arasında şekillenen bir medeniyet beşiği olarak tarihe kazındığı anlatılıyor.
Dicle’nin yüzyıllardır devam eden hikayesi, sadece suyun değil, tarih, mitoloji ve inançların da taşıyıcısı olduğunu gösteriyor. Mezopotamya’nın kaplanı, hala Diyarbakır’dan akarak bu kadim geçmişi hatırlatıyor.
KAYNAK: Diyarbakır Dicle Üniversitesi Prof. Kenan Haspolat