Tarihi kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Mezopotamya’nın en güçlü uygarlıklarından biri olan Akkad Krallığı’nın izleri, Güneydoğu Anadolu’da gün yüzüne çıkmaya devam ediyor.
Diyarbakır’ın Lice ilçesi yakınlarındaki Pir Hüseyin (Ali Bardak) köyünde keşfedilen ve M.Ö. 2260-2220 yıllarına tarihlenen bazalt bir zafer steli, Akkad Kralı Naram-Sin’in bölgedeki hakimiyetini gözler önüne seriyor. Naram-Sin'e ait Türkiye'deki tek tarihi eser, İstanbul Şark Eserleri Müzesi’nde sergileniyor.
AKKAD KRALLIĞININ BÖLGEDEKİ ETKİSİ
M.Ö. 2350-2150 yılları arasında hüküm süren Akkad Krallığının, Mezopotamya tarihindeki ilk merkezi devlet olarak bilindiği kaydedilirken, kurucusu I. Sargon’un (M.Ö. 2340-2284) seferleriyle büyüyen imparatorluğun, Kuzey Suriye, Güneydoğu Anadolu ve Kilikya bölgelerini kontrol altına aldığı ifade ediliyor.
Tarihi kaynaklarda, Sargon’un Toroslar ve Amanos Dağları’na doğru düzenlediği seferler sırasında, bugünkü Güneydoğu Anadolu da Akkad egemenliğine katıldığı belirtiliyor.
NARAM-SİN’İN ZAFERİNİ ANLATAN STEL
Sargon’un torunu Naram-Sin'in, Akkad Krallığı’nın zirve dönemine öncülük eden isimlerden biri olduğu, onun döneminde, özellikle Kuzey Mezopotamya’daki Subartu (Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki bölge, günümüzde daha çok Kuzey Suriye olarak tanımlanır) bölgesinin stratejik bir önem kazandığı kaydedilerek, Naram-Sin’in bu bölgedeki çeşitli düşman güçlere karşı yürüttüğü mücadelelerin, zafer stelleriyle ölümsüzleştirildiği bildiriliyor.
Pir Hüseyin köyünde bulunan bazalt zafer stelinin, bu mücadelenin önemli belgelerinden biri olduğu belirtilerek, şöle deniliyor:
''M.Ö. 2260-2220 yılları arasında yapıldığı tahmin edilen eser, Naram-Sin’in bölgedeki üstünlüğünü simgeler. Stelde, uzun sakallı ve saçlı bir kral figürü yer almakta; sağ elinde tuttuğu balta ile yere düşmüş bir düşman kralını alt ederken betimlenmiştir. Bu sembolik anlatım, Akkad kralının gücünü ve zaferini yansıtır.''
İSTANBUL’DAKİ YENİ YUVASI: ŞARK ESERLERİ MÜZESİ
Bugün İstanbul’da bulunan Şark Eserleri Müzesi’nde, envanter numarası 1027 ile sergilenen bu eşsiz stelin, üzerindeki kırık kitabede, Naram-Sin’in bir bina inşa ettiğinden söz ediliyor.
Ziyaretçilerini geçmişin derinliklerine götüren bu tarihi parça, yalnızca bir arkeolojik buluntu değil; aynı zamanda Anadolu ile Mezopotamya arasındaki kültürel bağların da canlı bir kanıtı olduğu kaydediliyor.