Araştırmacılar, insanlığın kültürdeki değişimlere ayak uyduracak kadar hızlı gelişmediğini belirtti.

Sosyal medya, şehir hayatı ve hatta tatlıya olan düşkünlüğümüz bile stres seviyemizi, sağlığımızı ve hatta kaç çocuğumuz olduğunu etkileyebiliyor.

Live Sience'de yer alan araştırmaya göre, ruh sağlığı sorunlarının artan yaygınlığı gibi çağdaş sorunlarımızın çoğunun, hızlı teknolojik ilerleme ve modernleşmeden kaynaklandığını gösteriyor. 

EVRİMSEL UYUMSUZLUK

Getirdikleri seçeneklere, güvenliğe ve diğer faydalara rağmen modern koşullara neden yetersiz tepki verdiğimizi açıklamaya yardımcı olabilecek bir teorinin  ''evrimsel uyumsuzluk'' olduğuınu belirten araştırmacılar, uyumsuzluğun, evrimleşmiş bir adaptasyonun, ister fiziksel ister psikolojik olsun, çevreyle uyumsuz hale gelmesiyle ortaya çıktığını söyledi.

2 bin 625 rakımda ekmek mücadelesi veriyorlar 2 bin 625 rakımda ekmek mücadelesi veriyorlar

Araştırmacılar, şöyle devam etti:

''Klasik bir örnek, atalarımızı besin açısından kıt ortamlarda kalori açısından zengin gıdalar aramaya motive eden 'tatlıya düşkünlüğümüzdür'. Gıda şirketleri, rafine şeker ve yağla dolu gıdaları toplu olarak ürettiğinde, bu tatlıya düşkünlük, modern dünyayla uyumsuz hale geliyor ve  başka türlü yararlı bir özelliği kaçırıyor. Sonuç; diş çürümesi, obezite ve diyabettir.''

İNSANLARIN EVRİMSELLEŞMESİ

Araştırmacılar, modern dünyanın, bir zamanlar uyumlu olan içgüdüleri tersine çeviren şeylerle dolu olduğunu belirterek, ''Örneğin insanlar, birbirine sıkı sıkıya bağlı yaklaşık 50 ila 150 kişiden oluşan, akraba temelli, göçebe kabileler halinde yaşayacak şekilde evrimleşti. Adaptif ait olma ihtiyacımız bu tür ortamlarda iyi işliyor. Ancak yüzbinlerce yabancının yaşadığı büyük şehirlerde insanlar kendilerini  yalnız hissedebiliyor ve çok fazla yakın arkadaşları yokmuş gibi hissedebiliyorlar'' dedi.

Kalabalık şehirlerde yaşayan insanların benzeri görülmemiş düzeyde stres yaşayabildikleri ve  daha az çocuk sahibi olma eğiliminde olabildiklerinin belirlendiğini kaydeden araştırmacılar, modern toplumlardaki toplumsal eşitsizliğin, daha  eşitlikçi olan avcı-toplayıcı ortamdan da farklı olduğunu söyledi.

SOSYAL STATÜ KAYGISI

İnsanların sosyal statüye önem verecek şekilde evrimleştiklerini ve ''bu da bizleri kendimizle başkaları arasındaki statü uçurumlarını kapatmaya motive ediyor'' diyen araştırmacılar, sosyal statüyle ilgili endişeler daha da arttığında, bunun sosyal statü kaygısına yol açtığı kaydedildi.

Araştırmacılar, sosyal medyanın, sosyal karşılaştırmalarla ilgili sorunları daha da artırdığını, insanların genellikle çevrimiçi ortamda kendilerinin en iyi yönlerini paylaştıklarını kaydederek, ''sosyal medya çarpık bir gerçeklik izlenimi sunuyor ve bu da izleyicilerin kendilerini daha kötü hissetmelerine neden olabiliyor. Değerin beğeniler ve takipçiler yoluyla ölçülmesi aynı zamanda insanların başkalarıyla ilişkili olarak nerede durdukları konusunda daha hassas bir takıntıya sahip olabiliyor'' dedi.

Z VE Y KUŞAKLARI

İnsanlar toplumun başarılı yetişkinlere yönelik beklentilerini karşılamaya çalışırken, hayattaki hedeflerini yeniden tanımlıyor gibi göründüklerini kaydeden araştırmacılar, şöyle devam etti:

''Z kuşağı ve Y kuşağı katılımcılarına yönelik anketler,  artan yaşam maliyetlerinin bu yaş gruplarını kariyer hedeflerini düşürmeye ve bir ev sahibi olma, bir aile kurma ve hatta romantik bir partner bulma fikrinden vazgeçmeye zorladığını ortaya çıkardı. 1981 ile 2012 yılları arasında doğan 55.000 kişiyle 2023 yılında yapılan bir  anket, katılımcıların bunun yerine zihinsel ve fiziksel sağlıklarına daha fazla önem vermeye odaklandıklarını ortaya çıkardı.

Rekabet çok yoğunlaştığında insanlar baskıyı içselleştirebilir ve kaygı ya da depresyon yaşayabilir.''

Araştırmacılar, kendine zarar verme ve depresyonu, insanların artık modern toplumun talepleriyle başa çıkamayacaklarını hissetmelerine bağladı. Bu eğilimlerin de özellikle Japonya ve Güney Kore gibi güçlü bir utanç kültürüne sahip ülkelerde yaygın olduğunu söyledi.
 

Editör: EYYUP KAÇAR