TMMOB Mimarlar Odası Diyarbakır Şubesi Cezaevi Komisyonu, “5 No’lu Askeri Cezaevi yapısında kentten gizlenen nedir?” başlıklı bir açıklama yaptı.
‘Bu tür projeler sadece bir mimarlık firmasının insafına bırakılmayacak kadar önemlidir’
Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Devletlerin geçmişte kendi eliyle işlediği suçlar ya da toplumsal hafızada yer etmiş travmalar konusunda yüzleşme kültüründen uzak bir durumda olduğu bilinmektedir. Bizzat devletler tarafından, devlet politikası olarak yürütülmüş kimi fiillerde, devlet görevlilerince veya görevlilerce yönlendirilip, korunup kollanan suçlular tarafından işlenmiş suçlarda artık cezasızlık genel bir uygulama halini almıştır. Diyarbakır 5 No’lu askeri cezaevi de bu örneklerden biridir. Bu konuda etkili soruşturmalar yapılmaması, mağdurlardan samimi bir özür dilenmemiştir. Bu suçların bir daha işlenmeyeceğine, işlenmesi durumunda dahi cezasız kalmayacağına dair ciddi bir yasal güvence verilmemiştir. Özcesi devlet toplumda güven oluşturabilecek bir adım atmamıştır. Bu konuda uluslararası çağrılar veya AİHM benzeri, Türkiye’nin de taraf olduğu kurumlarca verilen hükümler dahi yeri geldiğinde ya unutuldu, ya bunlara ayak direnildi yani geleneksel devlet politikası ve kibri terkedilmedi. Suç işleme, suçluyu cesaretlendirip kollama, mağdurları daha da mağdur etme tarihinin en acı örneklerin biri, 12 Eylül Dönemi’nin suç eseri olan mekân, Diyarbakır 5nolu askeri cezaevidir. Kentimiz bu konuda acı bir hatıraya ve üne sahiptir.
1980 yılında açılan Diyarbakır 5 No.lu Askeri Cezaevi, 2022 yılında kapatıldığı bilgisi kamuoyuyla paylaşıldı. Açılmasının hemen akabinde gerçekleşen 12 Eylül Askeri Darbesinin ardından askeri yönetime devredilen cezaevi, özellikle Kürt halkının hafızasından uzun yıllar silinmeyecek insan hakları ihlallerinin merkezi olmuştur. Askeri darbe sonrasında, bu cezaevinde tutulan mahpuslara çok ağır fiziki ve psikolojik işkenceler yapılmış, çok sayıda mahpus bu ağır işkence koşulları altında yaşamını yitirmiş, ihlal edilmeyen temel insan hakkı neredeyse kalmamıştır. Diyarbakır 5 No.lu Askeri Cezaevinin, ülkede hakikat ve yüzleşme mekanizmasının sağlanabilmesine aracılık edecek en önemli canlı, kollektif hafıza mekânlarından biridir. Burada yaşanan hakikati açığa çıkarmak, yüzleşmeyi sağlamak, yaşanılanları canlı tutmak ve bir daha bu denli ağır travmaların yaşanmaması için büyük anlam ifade etmektedir. Geçmişle gelecek arasındaki köprü olan bellek ve bellek yoluyla aktarılan hafızanın yok edilmemesi geçmişin yeni nesillere aktarılması gerekmektedir. Ancak bu durumu mekânların değişimi yoluyla yok etmek geçmiş toplumların yaşadığı acı ve sevinçlerin nesillere aktarılmasını engellememek, kültürel mirasın devamlılığı acısından önemli ve gereklidir.
Özellikle Kürt halkının bir bütünen de tüm toplumun kolektif hafıza mekânı olan Diyarbakır 5 nolu askeri cezaevi projesinin hazırlandığı bu süreçte sadece bakanlığın ve mimarlık ofisinin bu hakikati tam anlamıyla projeye yansıtamayacağı kaygısı ve gerçeğinden yola çıkarak bugüne kadar birçok çalışma yürütülmüştür. Böylesi travmatik olaylara neden olan uygulamalar ve uygulamaların yaşandığı mekân olan Diyarbakır cezaevi’nin kültür merkezi ve etnoğrafya müzesine dönüştürülmesine dair alınan kararın akabinde başlatılan çalışmalara gerek mimarlar odası olarak bizim, gerekse de farklı kurum ve şahsiyetlerin müdahil olma arayışı maalesef hiçbir şekilde kabul görmemiştir. Toplumun tamamına hitap eden bu tür projeler sadece bir mimarlık firmasının insafına bırakılmayacak kadar değerli ve önemlidir. Oysaki bu tür projeler ilk aşamadan sonuna kadar katkılara açık bir şekilde yürütülmelidir ki kaygılar ve şaibeler de oluşmasın. Maalesef şu ana kadar çalışmalar dönemin tanıklarından, kamuoyundan, sivil toplum ve meslek örgütlerinden gizli bir biçimde yürütülmektedir.
Mimarlar odası kamu ve toplum yararına çalışan Anayasal bir meslek kuruluşudur. Dolayısıyla konusu kent, mekan, hafıza olan bu çalışmada da mimarlar odası kendisini sorumlu görmektedir ki halk ve hassasiyeti olan insanlar odamıza başvuru yapmakta ve cezaevinde neler olup bittiği sormaktadır. Halkın ve üyelerimizin kaygılarını gidermek adına 16.08.2023 tarihinde Diyarbakır Rölöve Anıtlar Müdürlüğüne cezaevi kampüsünde olup bitenleri incelemek ve mevcut halini belgelemek adına inceleme müsaadesi için başvuruda bulunduk. Bugün itibariyle de henüz bir yanıt verilmiş değildir. Bunun üzerine direkt 29.09.2023 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığına başvurduk, ancak henüz bakanlıktan da herhangi bir yanıt alabilmiş değiliz. Resmi yazışma yönetmeliğinin Madde 33-(1) fıkrasına göre kurumların bilgi ve belge talep yazılarında talebin kendilerine ulaşmasından itibaren en geç on beş iş günü içerisinde mevcut yazıya yanıt vermek zorundadır. Yani bu kurumlar yazılarımıza yanıt vermeyerek suç işlemektedirler. Kurumların bu umursamazlığı hatta yasayı hiçe sayan tutumu yukarıda bahsettiğimiz cezasızlık politikasının bir yansıması olarak okumaktayız.”
‘Neden alanda inceleme yapmamıza müsaade edilmiyor?’
Açıklamada yöneltilen sorular ise şöyle:
“Neden proje süreci şeffaf yürütülmemektedir, kimden ne gizleniyor?
Neden Dilekçelerimize yanıt verilmiyor?
Neden alanda inceleme yapmamıza müsaade edilmiyor?
Vahşi işkencelere tanıklık eden içerideki o kalıntıları mı yok ediyorsunuz?
Bu yönetim anlayışından kaygılıyız!
Kaygılıyız çünkü Suru yakıp yıktılar yapay bir tarih inşa ettiler!!
Kaygılıyız çünkü Hasankeyfi canlı canlı sulara gömdüler!
Kaygılıyız çünkü Geliyê Godernêyi an itibariyle bile dinamitlerle patlatıyorlar!”
Açıklamada son olarak ilgili kurumlara çağrı yapılarak alanda inceleme yapmak için gerekli imkanların sağlaması istendi.