Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu ve halefi II. Selim döneminde Diyarbakır'da dikkati çekici bir olay yaşandı. Dönemin Diyarbakır Valisi İskender Paşa’ya bizzat padişah tarafından gönderilen bir emirle, önemli bir âlimin şehirde tutulması ve kendisine uygun makamlar verilmesi istendi. Padişahın bu kadar önem verdiği bu kişinin, İran-Hint ve Osmanlı ilim geleneğini birleştiren, Şii baskısından kaçıp Osmanlı’ya sığınan ve sonunda Diyarbakır’a yerleşen Muslihuddin Lari olduğu bildiriliyor.
DİYARBAKIR’DA MÜFTÜ VE MÜDERRİS OLDU
Tarihi kaynaklardaki bilgilere göre, Vali İskender Paşa, bu emirle Lari’yi Hüsreviye Medresesi'ne müderris tayin etti ve Diyarbakır Müftüsü olarak görevlendirdi. Bu gelişmeyle birlikte Lari, Diyarbakır'da hem eğitim hem de fetva alanında otorite haline geldi.
Lari’nin yetiştirdiği öğrencilerin zamanla İstanbul, Edirne ve Halep gibi merkezlerde kadı ve müftü olarak görev aldığı ifade ediliyor.
HÜMAYUN’A HOCA, DİYARBAKIR’A İLİM ÖNDERİ
Muslihuddin Lari'nin, yalnızca Osmanlı değil, aynı zamanda Hint ve İran saraylarında da önemli görevlerde bulunduğu, 1530’larda Hindistan’a giderek Argun Hanedanı hükümdarı Hüseyin Şah Argun’a ve onun koruyuculuğundaki Bâbürlü Hükümdarı Hümâyun’a hocalık yaptığı belirtiliyor. Bu dönemde kaleme aldığı eserleriyle dikkati çeken Lari'nin, Şah Tahmasb’ın Sünnî ulemaya yönelik baskıları nedeniyle İran’dan ayrıldığı ve Osmanlı topraklarına sığındığı anlatılıyor.
ŞEYHÜLİSLÂMLA TARTIŞTI, İTİBAR BULAMAYINCA DİYARBAKIR'A GÖÇTÜ
İstanbul’da kısa süreli bir akademik kariyer sürdüren ve daha sonra Osmanlı Şeyhülislam'ı Ebussuûd Efendi gibi önemli isimlerle ilmî tartışmalara girerek dikkati çeken Lari'nin, 50 akçe maaşla müderris tayin edilse de bu ücretin düşüklüğünü gerekçe göstererek İstanbul’dan ayrıldığı belirtiliyor. Bunun üzerine Lari'nin 1559 yılında Diyarbakır’a geldiği ve burada hayatının geri kalanını geçirdiği kaydediliyor.
VEFATI VE MİRAS BIRAKTIĞI İLİM GELENEĞİ
Muslihuddin Lari'nin, 1572 yılında Diyarbakır’da vefat ettiği, Mezarının, Sur ilçesindeki tarihi Safa Camii'nin hazîresinde yer aldığı belirtiliyor.
Arapça ve Farsça şiirler yazan Lari'nin “Kelâmî” mahlasıyla kaleme aldığı manzumeleriyle de tanındığı, Osmanlı ilim dünyasında yazdığı hâşiyeler ve risâlelerle büyük takdir topladığı bildiriliyor.