Nazmi Kahraman
Diyarbakır'ın ünlü şairlerinden Cahit Sıtkı Tarancı'nın yazdığı ve Fatih Kısaparmak'ın bestelediği ''Haydi Abbas'' şarkısında geçen Abbas'ın hikayesini biliyor musunuz?
''Yaş otuz beş, yolun yarısı eder'' deyip yolu tamamlayamadan 46 yaşında hayata veda eden Cahit Sıtkı’yı tanımayanımız yok gibi. Yalnızlığın, hüznün, romantizmin şairi olarak bilinen Tarancı'nın 270'e yakın olduğu söylenen eserlerinden sadece 10'u biliniyor.
''Otuz Beş Yaş'', ''Memleket İsterim'' şiirlerinin yanı sıra ''Haydi Abbas'' şiirinin de hikayesi var. Fatih Kısaparmak tarafından bestelenen ve söylenen ''Haydi Abbas''ın hikayesini gelin birlikte okuyalım.
Diyarbakır’ın Pirinççizadeler ailesinden ve edebiyatımızın güçlü kalemlerinden biri olan Cahit Sıtkı Tarancı, 1941 yılında yedek subay olarak askerlik yaptığı Edremit-Ilıca, Sahil Muhafaza Taburunda kaleme alır ''Haydi Abbas'' şiirini. Şiirine esin kaynağı olan Mardin Midyat'lı Abbas ile anneannesinin anlattığı bir masalın büyük etkisi var.
O yıllarda yedek subay sayısı az olduğundan her yedek subaya bir emir eri verilmekteydi. Birliğine gittiğinde bölük yazıcısından künye defterini isteyen Cahit Sıtkı, kendisine emir eri seçmek için sırayla isimlere bakarken birden bir isim dikkatini çeker. ''Abbas oğlu Abbas.''
Öğle saatlerinde kapı çalınır. Karşısında civan mert, yiğit biri selam çakıp, ''Abbas oğlu Abbas, emret komutan!'' der. Aslında sakat eli yüzünden çürüğe ayrılmış bir askerdir Abbas. Aralarında şöyle bir konuşma geçer:
-Nerelisin?
-Memleket Mardin, kaza Midyat komutan.
-Sen benim emir erim olur musun?
-Sen bilir komutan!
Askere eşyalarını toplamasını ve kendi evinin altındaki boş yere taşınmasını söyleyen Tarancı, zamanla Midyatlı bu askerin zekiliği ve sıcaklığından etkilenir.
Abbas her sabah erkenden kalkar Cahit Sıtkı’nın tüm ihtiyaçlarını ondan herhangi bir istek gelmeden düşünüp yerine getirir. Zamanla aralarında komutan-asker ilişkisinden daha güçlü bir dostluk bağı oluşur.
Bu saf ve temiz Anadolu çocuğundaki sadakat ve temiz yürekten çok etkilenen Cahit Sıtkı, zaman zaman karşısına alıp dertleşir onunla ve bu Anadolu çocuğunun ruhundaki gizli şeyleri keşfeder.
Akşamları rakı sofrasını kurup en güzel kızartma ve mezeleri hazırlar Abbas. Aralarındaki duygu bağları iyice güçlenir. Yıldızlı bir yaz gecesinin bir keyif sofrasında, çakır keyif Cahit Sıtkı’nın aklına önce İstanbul, sonra da Beşiktaşlı sevgilisi düşer.
ŞİİRE ESİN KAYNAĞI OLAN MASAL
Tarancı, askerliği bittikten sonra 1944 yılında Cumhuriyet gazetesine yazdığı bir yazıda, ''Haydi Abbas'' şiirinin özünü oluşturan, esin kaynağı olan masalı anlatır.
Çocukken büyükannesinden dinlediği bir masaldan söz ederek, başlar yazısına Tarancı...
''Vaktiyle, bilmem ne memlekette hüküm süren bir padişahın oğlu, ancak rüyada gördüğü selvi boylu, sırma saçlı, mavi gözlü, son derece dilber bir kıza âşık olur ve sevgilisini bulmak ümidiyle yollara düşer. Bütün aşk masallarında olduğu gibi başına bir sürü felaketler gelecektir, pek tabii değil mi? Aşk demek imtihan demektir. Ancak serden geçip yardan geçmeyen muradına nail olur.
Bereket versin, daha ilk adımı bizim sevdalı şehzadeye uğurlu gelir. Bir kuyunun yanından geçerken, takatten düşmüş, ak saçlı bir ninenin kuyudan su çekmeye uğraştığını görünce dayanamaz, koşar, ninenin suyunu çeker. Buna son derece memnun kalan kadıncağız, şehzadenin sırtını okşar ve saçından kopardığı iki teli ona vererek der ki:
'Oğlum, başın darda kaldığı zaman bu iki saç telini birbirine çakarsın; bir dudağı yerde, bir dudağı gökte bir Arap çıkar karşına! Korkmayasın. Adı Abbas’tır. Karnın mı acıkmış; Abbas, demen kafi.
Derhal sana mükellef bir sofra kurar. Yırtıcı hayvanlar arasında mı kaldın? Abbas’tan başka kimse kurtaramaz seni. Uykusuz gecelerde yârin hicranı ile mi yanıyorsun? Abbas ne güne duruyor? Sevgilini ne kadar uzakta olursa olsun, alıp getirir seni şad eder. Bu iki saç telini iyi muhafaza et oğlum. Onlar sayesinde selamete çıkacaksın' der.''
MİDYATLI ABBAS OĞLU ABBAS
Cahit Sıtkı, büyükannesinden dinlediği ve etkilendiği bu masalı hiç unutmamıştır. Olayın devamını gazetedeki yazısında şöyle anlatır şairimiz:
''Bölüğü içtima ettirip gözüme kestirdiğimi seçmeye gönlüm razı olmadı. Bölük yazıcısından künye defterini istedim. Şu Anadolu’muz ne zengin memleket yarabbi! Pötürgeli Hasanlar, Aksekili Ömerler, Akçaabatlı Hakkılar, Malatyalı Osmanlar, Erzincanlı Mehmetler, neler de neler! Kim bilir, bu Anadolu uşaklarının her birinde ne cevherler vardır!
Yaprakları çevirmeye devam ederken, Abbas oğlu Abbas ismi gözüme ilişti. Durdum, bu sahifeye daha muhabbetle eğildim. 331 doğumlu, Midyat’ın Cobin köyünden… Masaldaki Abbas aklıma geldi.
İçimden: ‘Acaba?’ dedim ve kendi kendime gülümsedim. Vakit öğleydi. Bölük talimden dönmüş olmalıydı. Nöbetçi çavuşu çağırttım, yemekten sonra, Abbas oğlu Abbas’ı bana göndermesini tembih ettim.''
Anne annesinden dinlediği ve içinde Abbas geçen hikaye ile emir erinin adının Abbas olması bir tesadüf olsa gerek. Ancak, bu tesadüf de Tarancı'ya o unutulmaz dizelerin yer aldığı şiire esin kaynağı oldu.
''Haydi Abbas, Vakit Tamam / Akşam diyordun, işte oldu akşam''