Eyüp Kaçar 

Eski çağlardan beri kuşaktan kuşağa aktarılan anonim halk edebiyatı olan efsaneler, bir topluma ait pek çok sosyal ve kültürel unsuru barındırır. Halk arasında yaygın bir şekilde bilinen, yaşanılan olaylardan bir hisse çıkarmak ve bunları gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla anlatılan efsaneler, günlük yaşamın içinde yer alan pek çok olayı konu edinir.

Bir gerçekliğin, hayal ürünü bir olay ve hikâyeye bağlanarak ve estetik bir şekilde ortaya konduğu edebî tür de denilen efsaneler her yörede vardır elbette. Ancak, yaşamın 9 bin yıl boyunca kesintiye uğramadığı ender kentlerden biri olması nedeniyle Diyarbakır'ın ise bir hayli efsanesi bulunuyor. 

Bunlardan biri de Diyarbakır Kalesi ile ilgili, söylenen iki farklı hikaye. Kesin tarihi bilinmeyen ve surların başlangıç noktası İçkale olan Diyarbakır Kalesi'nin kalkan balığını andıran görüntüsü de ayrı bir gizem taşımakta.

Konuyu başka noktalara çekmeden Diyarbakır Kalesi'nin iki ayrı hikayesine geçelim.

NEFS KAYASI VE FİS KAYASI

Hikaye bu ya. Hazreti Yunus Musul'a yerleşip o ülke halkını dine davet etmiş. Fakat kendisine inanan olmamış o da Musul halkına beddua edip oradan ayrılmış, Diyarbakır'a yerleşmiş ve halk ona inanmış. Yunus Peygamber de ''iliniz mamur halkınız her zaman sevinçli olup bütün çoluk çocuğunuz asil ve olgun olalar'' diye hayır dua etmiş.

Hz. Yunus, nefs kayası denilen yerdeki mağarada 7 yıl kalmış. Bu mağaranın Fis kayasının altındaki mağara olduğu ve nefs adının da zamanla değişim göstererek Fis adını aldığı söylenmekte.

O sırada Diyarbakır'da güzel bir kız hükümdarmış. Bu hükümdar, Hz. Yunus'un önerisiyle Diyarbakır Kalesi'ni siyah granit taşlarla yaptırmış. Acem tarihçiler bu nedenle buraya Diyar-ı Bikr (Bikr diyarı- Kız Şehri) demişler. Rum tarihçiler ise dört duvarı siyah taştan olduğu için Kara Amid demişler.

YIKILMASIYLA KIYAMETİN KOPACIĞINA İNANILAN KALELER

Diyarbakır Kalesi ile Harput Kalesi aynı zaman diliminde iki usta kardeşin kontrolünde yapılmış. Diyarbakır Kalesi’nin inşaatına nezaret eden kardeşlerden biri kalenin kirecini yumurta akıyla, diğer kardeş de Harput Kalesi’nin kirecini sütle karıştırmış. Bu nedenle Harput Kalesi'nin diğer adı da Süt Kale olarak geçmektedir.

Bu ustalar ölümsüzlük suyundan içtikleri için hala yaşıyorlarmış ve bazı dönemler kalelerin durup durmadığını kontrol ediyorlarmış. Bunun nedeni olarak da, kalelerin her ikisinin de yıkıldığı zaman kıyametin kopacağına işaret etmesidir.

Editör: NAZMİ KAHRAMAN