Kazıların ilk kazmasını Diyarbakır Valisi Murat Zorluoğlu ve Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Çelenk vurdu.
1964 yılında başlayan ve bugüne kadar Neolitik Dönem’in en önemli bilimsel merkezlerinden biri haline gelen Çayönü Tepesi’nde kazılar, bu yıl da yoğun bir programla sürdürülüyor. Kazı çalışmalarına, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nden Doç. Dr. Savaş Sarıaltun başkanlığında, çok disiplinli bir ekip ve geniş ölçekli bir vizyonla devam ediliyor.
Vali Murat Zorluoğlu, kazıların açılış töreninde yaptığı açıklamada, bugüne dek Çayönü’nün yalnızca yüzde 17’sinin kazıldığını belirterek, “Bu yıl hedefimiz çok daha geniş bir alanı gün yüzüne çıkarmak. Aynı zamanda alanda misafir karşılama merkezi ve dönemin yaşamını anlatan görsel düzenlemeler de yapılacak,” dedi.
Bu yılki kazılar, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “Geleceğe Miras” projesi kapsamında yürütülüyor. Proje kapsamında hem arkeolojik kazı çalışmaları hem de basit onarımlar, çevre düzenlemeleri ve açık hava müzesi altyapıları geliştiriliyor.
4 BİN METREKARELİK KAZI HEDEFİ
60 yıllık kazı sürecinde toplamda 6.550 metrekarelik alan kazılırken, sadece bu sezon 4.000 metrekarelik alanın kazılması planlanıyor. Bu, Türkiye arkeolojisi açısından önemli bir atılım olarak değerlendiriliyor.
Proje ekibinde arkeolog, mimar, restoratör ve konservatörlerden oluşan 17 uzman yer alırken, 22 akademisyen ve yaklaşık 20 üniversite öğrencisi de kazı sürecine katkı sunuyor. Ayrıca yerel kalkınmaya katkı amacıyla 40’a yakın kadın tarım işçisi de çalışmalara dahil edildi.
BİLİM, TOPLUM VE KÜLTÜREL MİRAS BİR ARADA
Çayönü Tepesi kazıları, yalnızca bilimsel bilgi üretmeyi değil, aynı zamanda bir eğitim alanı ve toplumsal kalkınma modeli oluşturmayı da amaçlıyor. Alanın doğusunda ilk kez kazı yapılacak M Alanı ve kuzeydeki T Alanı yeni bulgulara ışık tutarken, batıdaki H Alanı ve merkezdeki K Alanı ise yeniden yapılandırılacak açık hava müzesinin temelini oluşturacak.
Çayönü, dünyada erken köy yaşamının, tarım ve hayvancılığın, mimarlığın ve madenciliğin ilk örneklerine ev sahipliği yaparak, sadece Türkiye’nin değil, tüm insanlığın ortak kültürel mirası olarak korunmaya ve tanıtılmaya devam ediyor.