Amedspor şampiyonluğunun belgeselinin çekilmesini önerdi Amedspor şampiyonluğunun belgeselinin çekilmesini önerdi

Meral Özdemir

Yaklaşık 300 yıl önce Diyarbakır'da üretilen çiniler, İstanbul'un saraylarını süslerdi.

İstanbul’un göz kamaştıran sarayları, asırlardır ihtişam ve estetiğiyle büyülerken, sırrını Diyarbakır’ın Uğurlu Meydanı'nda sakladı. 17. yüzyılda bu meydanda hayat bulan atölyeler, Türkiye’nin en nadide çini, fayans ve renkli camlarını üretirdi. Aslında, bu atölyeler sadece Diyarbakır’a değil, tüm bir imparatorluğun saraylarını süslemekle kalmayıp, İstanbul saraylarının göz alıcı güzelliğine de katkıda bulunurdu.

Diyarbakır'da 1700 yıllardaki çini üretim merkezi İçkalenin giriş kapılarından biri olan Saray Kapı'nın sağ tarafındaki yolun yaklaşık 500 metre ilerisinde bulunan Küpeli Kapısı, Nasuh Paşa ve Kurşunlu Camisinin arasında genişçe bir meydanda bulunurdu. Bu meydan bir zamanlar Diyarbakır kent merkezinin en canlı ve en işlek yerlerinden biriydi.

ÇİNİLERİN YOLCULUĞU

Tarihin derinliklerinde, sırlarla dolu bu yolculuk tarihçi yazar Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu tarafından keşfedildi. Bu yolculuk, zamanın ötesinde çinilerin, fayansların ve renkli camların masalsı serüvenidir.

Uğurlu Meydanı'nda 1950’lerde yapılan gecekondu temel kazıları sırasında, tarih sayfalarında unutulmuş bir hazine gün ışığına çıktı. Çini, fayans ve renkli cam parçaları, kazılar sırasında ortaya çıkınca araştırma genişletildi.

KAZILARLA ORTAYA ÇIKARILDI

Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu’nun incelikli araştırmalarıyla, bu atölyelerin, o dönemde İstanbul saraylarının ihtişamını süsleyen çinileri ve renkli camları ürettiği belgelendi. 

Uğurlu Meydanı'nın, Diyarbakır’ın ticaret merkezi olmanın ötesinde, bir sanat ve zanaat ustalarının buluşma noktası olduğu belirlendi.

Bu olağanüstü atölyelerde kullanılan malzemeler, sadece cam ve çini değil, aynı zamanda bir kültürün, bir medeniyetin izlerini taşıyordu.

İthal renkli vitray camlar, yerli seramikler, alçı, bakır folyo gibi malzemeler, ustaların ellerinde eşsiz sanat eserlerine dönüşüyordu. Her parça, özenle seçilen desenlerle birer başyapıt haline geliyordu.

TARANCI VE OCAK'IN EVLERİNDEKİ İŞLEMELER

Bu muazzam işçiliğin izleri sadece saraylarda değil, aynı zamanda Diyarbakır’ın tarihi evlerinde de görülebilir. Renkli camlarla süslenmiş tepe pencereleri, geçmişin zenginliğini ve ev sahiplerinin estetik anlayışını yansıtırken, zamanın içinde büyülü bir pencere açarlar.

Cahit Sıtkı Tarancı ve Esma Ocak’ın evleri gibi örnekler, bu sanatın günümüze kadar ulaştığını gösterirken, geçmişin izlerini sürdürmenin ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor.

Böylesine büyüleyici bir geçmişin hatıraları, sadece bir zamanlar canlı olan meydanın taşları arasında değil, aynı zamanda unutulmaz bir kültürel mirasın da ta kendisi olarak günümüzde hala varlığını sürdürüyor.

Eski atölyelerin sessiz sedasız hatıraları, zamanın ötesinde bir hikaye anlatmaya devam ediyor. Belki de bu hikaye, unutulmaz bir sanatın ve ustaların asla solmayacak izleriyle, gelecek nesillere de ilham kaynağı olmaya devam edecek.


 

Editör: Meral Özdemir