Diyarbakır da bakırcılık konusuna geçmeden önce Evliya Çelebi'nin Diyarbakır için kısa bir söyleminden söz etmek istiyorum.

Evliya Çelebi Diyarbakır'ı, son çözümlemede “geniş vilayeti ma'mûr, ovaları güzel ve amber kokulu toprağı insanlar arasında rağbet gören, mezraları bol, hayrat ve bereketleri çok bir bayındır şehirdir.” (2001a: 37; 2003c: 275).

DİYARBAKIR’D ABAKIRCILIK FAALİYETLERİ

Diyarbakır’da bakırcılık faaliyetleri Neolitik Çağ’ın sonlarında görülmeye başlamıştır. Bu dönemde insanların, topraktan ileri derecede faydalanırken, kısmi de olsa madenden eşya ürettikleri, yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Neolitik Devirlere ait Diyarbakır Çayönü (M.Ö. 8200–7500), Urfa Nevala Çori Höyüğü’nde ve Aksaray Aşıklı Höyük’te (M.Ö. 7800–7600) bulunan bakır eşyalar, en erken tarihli madeni buluntulardır.

Diyarbakır ilinin Ergani ilçesinde bulunan Hilar Köyü mevkiinde, Diyarbakır Bakırcılığı ve Diyarbakır Bakırcılar Çarşısı’ndaki Muhtelif Bakır Örnekleri ERCİYES AKADEMİ Çayönü kazıları içerisinde Neolitik Dönem’e ait buluntularda madeni olarak bakırdan delgi, iğne ve tel parçaları tespit edilmiştir (Başak, 2004).

ÇAYÖNÜ YERLEŞKESİ

Diyarbakır ili, Ergani ilçesi sınırlarındaki Çayönü yerleşim alanında arkeolojik araştırmalar neticesinde, bakır boncuğun analizlerinden, boncuğa tavlama yapıldığı ve dövme tekniğinin uygulandığı anlaşılmıştır. İşlenmemiş bakıra tavlama yöntemi uygulanıp, dövme tekniği kullanılarak metal işlemede devrim yaratılmıştır. (Başak, 2005; Erginsoy,1997; Sevin, 2003).

Neolotik Dönem’den sonra Tunç Çağı ile birlikte bakır daha da fazla kullanılmış, bakır içerisine birazda kalay karıştırılarak bu maden bir çığır açmıştır. Bu dönemde sadece bakır kullanılmamış; bakırın yanı sıra altın, gümüş, bronz ve demirde kullanılmıştır (Kızılaslan, 2013; Sevin, 2003).

ASURLARIN ÖNEMLİ MERKEZİ

Tunç Çağında Asurlar’ın önemli merkezlerinden olan Üçtepe Höyüğü’nde yine önemli madeni buluntular ele geçmiştir. Buradaki bir mezarda anne ve çocuğuna ait iki adet altın varaklı sembolik göz, altın hızma, tunç yüzük, tunç bilezik ve halhal bulunmuştur (Sevin, 1993). Roma ve Bizans Dönemlerinde ise küçük el sanatları ileri seviyeye ulaşmıştır. Bakırdan şamdanlar, kupalar, madalyon ve çeşitli taçlar yapılmıştır (Acara, 2003).

SELÇUKLU ÇAĞINDA DİYARBAKIR

Selçuklu Çağı’nda Diyarbakır’da bakırdan çok kaliteli eserler yapılmıştır. Artuklular döneminde bölgede madencilik faaliyetleri ilerlemiş, ele geçirilen alanlarda maden ocağı keşifleri yapılmış, önceki maden işletmeleri ise devam ettirilmiştir (Tızlak, 2002). Emir Hüsamettin Timurtaş 1147 yılında Artuklu hükümdarı olarak kendi adına bakır sikke bastırmıştır (Belli & Gündağ Kayaoğlu, 1993)

Maden’de basılan bu sikke dönemin bakır işletmeciliğini göstermesi açısından önemlidir. 14. yy da madenden yapılan eşyaların üretim merkezi Artuklu bölgesidir, yaratıcı okulu ise Musul okuludur (Kuban, 2002). Bu dönemde maden sanatı değişik bölge ve kültürlerin etkisiyle sentez oluşturmuştur. Orta Asya, İran ve Mezopotamya sanatının yanında Anadolu ve Bizans sanatının da etkisi altında kalmıştır (Kızılaslan, 2013).

OSMANLI DÖNEMİNDE BAKIR İŞLETMECİLİĞİ

Osmanlı Döneminde ise bakır işlemeciliği ve bakırcılık eserlerinin sayısında azalma olmuştur (Türkoğlu, 1993). Osmanlı hâkimiyet sınırları içerisinde önemli maden merkezi olan şehirler: İstanbul, Diyarbakır, Şam ve Halep’tir (Başak, 2004, s. 70). Madenler çok önemsendiği için ekonomik krize ve sermaye sıkıntısına rağmen Ergani madenlerinin işletilmesine Osmanlı hükümeti 19. yüzyılda da devam etmiştir (Memişoğlu, 1973). 1869-1905 yıllarına ait salnâmelerde 2 bakır maden ocağı olduğu kaydedilmiştir (İzgöer, 1999).

Şehrin ismi olan Amid, 15 Kasım 1937 tarihinde bölgede bulunan bakır yataklarından dolayı Atatürk’ün talimatıyla bakır diyarı anlamına gelen Diyarbakır olarak değiştirilmiştir (Başak, 2005; Günkut, 1973; İzgöer, 1999; Konyar, 1936).

Devam Edecek