1935 yılından beri Mardinkapı’da olan Diyarbakır’ın en eski Dedemin kahvehanesi ciğerci olunca üzüldüm. Bizim kahvehane kışlık bölümü iki kat daha büyük olan yazlık park kısmında Cumartesi, Pazarları oturacak kürsü bulunmazdı. Yazlık kısım üzeri sazlık hasırlarla kaplanınca, tam ortadaki fıskiyeli büyük süs havuzuyla Diyarbakır sıcaklarında adeta çölde bir vaha gibiydi.  Bu yüzden bizim kahvehaneye Eyvana Abbas veya Zoğe köyünün (eski havaalanın yanı şimdiki Özdemir köyü) ağası Kahveci Abbasın parkı denilirdi. Bir zamanlar şehrin en gözde mekânıydı. Parkımız Gazi caddesi genişletilip yarısını yola kurban verince eski özelliği kalmadı. Kahveye 4 basamakla çıkılırdı. Önünde Paketçi Hereddin (Hayrettin), karşıda Bakkal Dolma Reco (sonradan oğlu Sedat ve Vedat ciğerci dükkânı açtılar) Kamışlı ziyaret yatırına giden yan tarafta olan Abidinpaşa sokakta Pineci Kaso, Kasap Hatip, Berber Turan hem dükkan komşularımız hem de aile dostlarımızdı. Hatırları kalmasın 1970 yıllarındaki diğer esnaflar Mardinkapı’nın sevilen Doktoru Hacı Köksal, Lokantacı Ahmet Sucu, tamirci Veysi Usta, Burhan Dayı, Lokantacı Ahmet Taşın, Remzi Şekercioğlu, Mehmet Arkaş ve yedek parçacı Hamit Çuhadar’ı sayabiliriz. 

Kahvehanemizin önünde dönemin popüler müzisyenleri Küçük Ceylan, Ferdi Tayfur ve tabii ki Erganili Küçük Emrah’ın afişlerleriyle süslü bir el arabası durdu. Hoparlörden çıkan klam sesi herkesi oraya çekmişti. Bir el arabasına yüzlerce kasetin dizili halinde durduğu seyyar satıcı Xalo Hüseyin etrafı çok kalabalıktı. En çok satılan kaset Esin Engin ve Tangolar adlı kasetiydi. Sakın bana Münir Özkul’un Şener Şen’e dediği gibi “Atma Ziyaaa din kardeşiyiz”  demeyin Kuranıma dogri söliyem. 1968 yılında Kürtçe türkülerin yasak olduğu sihirli kelime Ayşo diyenler Ayşe Şan, Bizim Siverekli diyenlere üzerinde Esin Engin veTangolar resminin bulunduğu kaçax Şiwan Perver kaseti veriyordu. Xalo Hüseyin kaset alanlara “yolda poles yahalarsa beni tanimısan haaa..” diye tembih etmeyi unutmuyordu. Teyp kasetini alanlar evlerine hızla giderken evde Kürtçe yayın yapan cızırtılı Bağdat radyosundan daha kaliteli bir müzik dinlemenin coşkusunu yaşıyorlardı.. Diyarbakır’ımızı gezmeye gelmiş bir Trabzonlunun kaldığı otele gittikten sonra alelacele geri dönüp “Bu kasette Esin Engin yok, bir kadın (Ayşe Şan) Diyarbakır güzel bağlar diye türkü söylüyor” kaseti iade etmesine de tanık oldum.

En çok hoşuma giden içinden kaset bandı bozuk çıkanların iade edilme kavgasıydı. Kabi (bagıvar) köyünden bir çiftçi “Sen bahan pozuk kaset satmışsın, yırtık dondan çıkar gibi bantın naylonları çıhti” cümlesine satıcı Xalo Hüseyin cevabı hep aynıydı. “Benim kasetlerim bi numrodur,  (bir numaradır) ne quzzulkort varsa senin teybindedir, kaset sari herhal”   

Xalo Hüseyin müşteri olmadığı zamanlarda ufak çapta acil ameliyatlar! yapardı Kasetin kopmuş kısımlarını keser, bir bant parçası ile düzgün iki kısımı birbirine bağlardı. Sonra o kaseti satın alanlar kesim yerinde bir cırt sesi duyarlar, müzik bir an boğuk gelse de biraz sonra düzelir derin bir oh çekerlerdi. Ben bu işlemi yapamazdım genelde ters sarar kasetin bantlarını iki ucunu ters baçlardım. Tabi ki çalarken birden ses çıkmaz olunca henüz usta olmadığımı anlardım.

Dağkapı- Ofis hattındaki dolmuşların içinde sıcakta bekleyen kasetler 90 lık kasetlerin de sonuna doğru çekişi düştüğü için kaset sarardı. Şoför bir yandan vilayete kadar durmaz, kasaplar durağı var mı diye sorarken, bir yandan tek eliyle direksiyonu tutar, dolmuş durduğunda diğer eliyle kalem vasıtasıyla bantı tekrar kasetin içine sarardı. Bir kere saran kaset bir daha düzen tutmazdı.

Gençler sizlerin “Music Store” dediğiniz kavramın ilk canlı örneği işte bu seyyar kaset satıcılarıydı. Tekerlekli camekân tezgâhlarında adeta sanatçıların resmi geçidiydi. Sipariş verenler özel dolum istek kaset çektirilirdi. Kürtçe karışık, pop karışık tadında kişiye özel hazırlanan ürünlerde bulunurdu. 90'lık Maxell, Raks, Tdk ve Sony kaset türlerine bakar genelde Sony olanını almaya çalışırdık. Zira yerli üretim Raks olanların bantları çabuk bozulur veya teybin kaseti okuma zımbırtısına dolanıp insanları çıldırtırdı.

Xalo Hüseyin bazen istek üzerine de müzik çalardı. Kahvehanemizin önünde 30 yıl duran Ayakkabı Boyacısı Sofi Sinan çok sevdiği dengbej Miradê Kinê’yi dinlemek isterdi. Tahtadan arabanın üstünde oto teybinden evrilme Pioneer oto müzik seti vardı. Günün hit kasetlerini çalardı. Hüseyin istendiğinde merak ettiğiniz kasetin jelâtinini cam tezgahın kenarına sürter, çok karizmatik bir biçimde yırtar ve size dinlettirirdi. hatta "Abei bir de sonraki türküyü çalisan" gibi kaprislerinizi “Almiyacaksan beni uğraştırma” cevap verirdi. Miradê Kinê’sesi tüm Mardinkapı’yı kaplamıştı.

Ez ji wan gewran hez dikim.

Lê esmerekê ez quştime.

Ketime derdê evîniyê,

Kesek nabêje çima.

 Türkçesi

Ben kumralları seviyorum.

Ama bir esmer beni öldürüyor.

Düştüm aşkın derdine,

Kimse neden diye sormuyor.

Kasetten çıkan müzik sesi Kahvehanemizde herkesin bir an duraklamasına yol açardı. Çaya şeker karıştıranlar bile durur, müzik bittikten sonra sohbetlerine devam ederlerdi. Oradan geçen sivil polisler Kürtçe müzik o yıllarda yasak olmasına rağmen duymazdan gelir, yollarına devam ederlerdi. Çoğu arkadaşım Türkçeyi köy ilkokullarında öğrenmişti. Bizim evde Diyarbakır şivesinde Türkçe konuşulduğundan dokuz yaşımda Kürtçe kelimem dağarcığım çok azdı. Yine de kahvehanede yaşlı amiceler “Ula zarok, hele Nezere bine” (çocuğum nezere oyun kağıdı getir) dediklerini anlıyordum. Mahallede yaşıtlarımla kavga ede ede, önce küfürleri öğrenerek Kürtçeyi söktüm. Fakat o yıllarda dengbej  Miradê Kinê klam söylerken Ayakkabı Boyacısı Sofi  Sinan, Pineci Kaso ve Kasap hatip’in Mırado nefes aldığında aralarda “he bremin, he bavemin” diye (he kardeşim, he babam) diye söyleyip gözlerinin dolduğunu, mahzunlaştıklarını görür bir anlam veremezdim.  Ne zamanki sözlerin anlamını öğrendim, insanın duygulanmaması elde değildi.

Kürtler acılarını ağıtla dışarı vuruyorlardı. Klamlarda lirizmin esasını, Ahmede Xani gibi kavuşulmaz aşkın elemlerini ve Qerepetê Xaco  gibi yalnızlığını acılarını dile getiren ozanlardı..

Şakiro'nun kutsal sesiyle, Hüseyinê Çatê, Hesen Cizravî söylediği Kurmanci klamlar bu geleneğin sonraki kuşaklara aktarılmasında büyük rol oynadı. Diyarbekir’in Bazalt taşlı sokaklarında yankılanan bu seslerin sahipleri Dengbejler çoğu sonsuzluğa karıştı. Kulağımızdan silinmeyecek klamları bize miras bıraktılar.

Siz kıymetli okurlarıma lakabı Mirado olan Ünlü müzisyen Miradê Kinê tanıtayım. 1943 yılında bu zalım Dünyaya gözlerini açtı. Gercüş ilçesi Altınoluk (eski adı Gera Cafer) köyünde yaşamını sürdürdü.. Dengbêjlik, Stranbêjlik ve Çirokbêjlik yapan Miradê Kinê, Aynı zaman da ''Mîrê Ribabê (Rebap Ustası) olarak da bilinir. Yöremizde halen türküleri eşliğinde halay çekilir

Teknolojinin sınırlı olduğu CD lerin, telefonların olmadığı 1970  lerde Xalo Hüseyin  gibi kaset satıcılığını meslek olarak yapanlar Batman Gercüş'e  gider rica ederek pille çalışan teyplerini getirerek Mirado'nun  sesini kaydederlerdi. Mıradê Kınê 14 yaşında misafirlikteyken ısrar üzerine söylediği "Seyrê" parçasıyla ünlü olmuş namını Yalnız Batman’da değil tüm çevre vilayetlerde adı duyulmuştu. - Mırado 20'li Yaşlara kadar ailesinden uzaklaşmamış, babası ile köy gezilerinde onunla birlikte gitmiş. beraber gittikleri köylerde türküler söylemiş, ünü gittikçe yayılmıştır. 25'li yaşlarda Batman'a yerleşmesi ile birlikte, klamlarının sesi Mihemed Arif Cizîrî ile birlikte Irak Bagdat Radyosunda çalınınca onu herkes tanıdı.   Şeyh Halil aracılığıyla, Dönemin bayındırlık bakanı Şerafettin Elçi ile tanışır. Şerafettin Elçi, Miradê Kinê'yi Ankara'daki evinde misafir eder. Yapılan görüşmeler sonrasında sesiyle Şerafettin Elçi'yi hayran bırakan bir geliri olmayan Miradê Kinê'ye, Elçi ona yardımcı olur Memuriyete geçmesini saglar.  Miradê Kinê Midyat'ta göreve başlar. 2 sene sonra da Siirt'e yerleşir. Bir yandan görevini yaparken sanatını icra etmeye devam eder. Eserlerinde dışlanmış ve acı dolu yaşamlarını klamlarla anlatır ve bir kültür taşıyıcısı haline gelir.

 Miradê Kinê, 1984 yılında rahatsızlanır. doktorlar ona sigarayı bırakmasını söyler ve bırakır. İş yerinde olduğu bir gün eve dönerken kalbinde bir ağrı hisseder. Eşinden bir su ister, suyu içerken "Su yaşamın en değerli ve lezzetli varlığıdır" der. Kısa bir süre sonra kalp krizi geçirerek 17 Aralık 1984'te gözünü dünyaya yumar. Mezarlığı Siirt ilinin, Tillo (Aydınlar) ilçesi yolu üzerindeki Şêx (şeyh) Mihemed Hilo mezarlığında bulunmaktadır.

Miradê Kinê, Tahminim 1978 yılıydı Diyarbakır Aşık Zülfü Yoldaş’a misafir oldu. Onun kardeşi olan Türk Halk Müziği Araştırmacısı, Dicle Üniversitesi halk müziği Koro Şefi, Mehlemizin abesi Hayri Yoldaş ve Bir ara çıraklaığını yaptığım Radyocu Eşref ile birlikte Gazi köşküne gittik. Miradê Kinê’yi Gazi Köşkü havuzunun kenarında şahsen dinlemek şerefine nail oldum. Ne yazık ki şimdi herkesin elinde olan telefonlar icat edilmemişti. Videoya çekilse güzel bir hatıra olurdu. Sesi hala kulaklarımda dilerseniz onun için yazdığım “Boğazlar düğümlenince” adlı şiirimden bir kısım ile yazıma noktayı koyalım.

Yedikardeş surları hüzünlüdür,

Mıradê Kınê’nin sesi göklere yükselince,

Ortalığı yağmur bulutları kaplar.

İnsanların gözleri dolar,

Boğazlar düğümlenir.

Oysa haykırmak istiyordur,

Özlemini, sevgilerini bazen de çaresizliğini…