Huyum kurusun hep çarşı Pazar gezer dururum. Ahalinin halını görmek, onlarla ayaküstü de olsa sohbet etmekten kendimi oldum olası alıkoyamıyorum. Bu huyumu da aslında severim.

Yurdum insanının psikolojisini duyumsamak, onların yaşam biçimlerini kendimce yorumlamak beni benden alır başka diyarlara savurur.

Bugün de aynı ruh haliyle dışarı çıktım. Kadıköy’de minik minik adımlarla tanıdığım, tanımadığım mekanlara uğradım. 

Kiminle sohbete kalksam hep aynı cevap, ‘’Olmuyor, olması için de bir çaba görülmüyor. 

Bir bardak çay en ucuz yerde bile 15 lira, yanında da bir simit etti sana 30 lira. Hele bir arkadaşına çay ısmarlamaya kalkarsa 50 lirayı buluyor. Bu en ucuzundan. 

Bir tas çorba olmuş 60-70 lira hele birde çorba kaseleri de küçültülmüş haliyle. Kime sorsan ahtan başka bir cümle dilinden dökülmüyor.

Yürümeye devam ediyorum. Orta yaşlarda bir hanım teyze elindeki poşetle sanki konuşur gibi. Çıkarıp bakıyor, mırıldanmasını sürdürürken altı parçalanmış ayakkabıya. Belli ki tamirciden çıkmış, tamir fiyatına isyan ediyor. 

Tam arkasındaydım, refleks gereği dönünce yüz yüze geldik. Elindeki ayakkabıyı suratıma doğru uzatarak, ‘’Sen ne diyorsun bey oğlum. Oğlumun ayakkabısını tamirciye getirdim. Tamir parası ne istedi biliyor musun? Tamı tamına 800 lira. Sanki yeni alacağım gibi. Artık yaşamaya mecalim kalmadı. On bin lira emekli maaşıyla nereye kadar gideceğimi ben de bilmiyorum.’’ diye konuşa konuşa yola devam ettik.
 
Teyzemin isyanına üzülmemek elde değil. Demek ki oğluna yeni bir ayakkabı alacak gücü yok.

Gezime devam ediyorum. Kadıköy çarşısına geldiğimde, gözlerimle tezgâhları tarıyorum. Benim gibi bakanları da göz ucuyla izlemekten kendimi alamıyorum. İnsanlar sadece bakıyor, bir şey almıyorlar, canları çekse bile bir miktar tükürüğü yutmaktan başka. 

Biraz ilerlerken bir kadın ile kocası arasında adeta isyan içeren sözler kulağıma çalındı. Dikkat kesildim. Adamın canı lahmacun istemiş. Karısına ‘’Hadi birer lahmacun yiyelim’’ der demez kadının suratı bir anda beyaza kesti. ‘’Bey bir lahmacun kaç lira haberin var mı? İki tane yesek 250 lira, yanında da birer ayran etti sana 300 lira. Hadi bakalım ye yiyebilirsen.’’

Yine bir acı tablo dedim kendi kendime. Yüzü gülene rastlamadım, lokantalar eskisi gibi değil, müşteri bulamıyor gibi böyle giderse vay haline. 

Esnafa da kızıyorum, mübarekler çaktırmadan porsiyonları küçültüp, fiyatlara da çakıyorlar. Sorduğumda bin ah işitir misali, kira, personel giderleri malzeme alımlarından dert yanıyorlar. 

Haklılar mı bilmiyorum.
 
Velhasıl çık çıkabilirsen işin içinden. Eve döndüğümde düşüne düşüne kafamın içinde vızıltılar beni hayli yorduğunun ayrımına vardım. 

Kiminin eli yağda balda, kiminin de uğuldayan midesinin üstünü ovmakta. 

Yönetenler bu manzaranın daha fazla sürmemesi adına acilen emeklinin, dul ve yetimin haline çare bulmalı. Alım gücünün arttırılması adına adam akıllı zam oranını açıklamalı. 

Öyle yüzde 22-25 bu halkın yine çarşıda pazarda isyanı devem eder ki, maazallah…