Bugünkü makalemi Irkçılığın yükseldiği Avrupa ülkelerinden bazı örnekler vererek Türkiye’ye yansımasını anlatmaya çalışacağım. Yaşadığımız ülkede başka etnik kökenden olan insanları adeta düşman gözüyle bakmamızın hiçbirimize fayda getirmeyecek. Empati yapmazsak, böyle düşünmeye devam edersek hepimiz birbirimize düşman olacak, belki de insanca yaşamanın yollarını tıkayacağız.

Almanya'daki yabancı düşmanlığını anlatan, uluslararası bir başarı elde etmiş olan kitapla 1985 yılında tanıştım. Alman Gazeteci Günter Wallraff amacı Almanya’daki Türk işçilere uygulanan hak ihlallerini ve düşmanlığı ortaya çıkarmaktı. Bir Türk kimliğiyle ‘oyun’ oynamasını şöyle açıklıyor: “Evet, bir Türk değildim. Ama toplumun ikiyüzlü maskesini indirmek için maske takmak zorunlu oluyor. İnsanların ve kurumların gerçek yüzlerini görebilmek için insanın kendi gerçek yüzünü saklaması gerekebiliyor.”  Wallraff, Almanya'daki Türk işçiler ve göçmenler üzerine yapılmış ilk sosyolojik çalışmayı yapan biri. . 1983 yılında ‘Ali Levent’ oluyor. Kılık değiştiriyor ve Almanya’da güvencesiz çalıştırılan işçiler gibi yaşamış bir süre. Şimdi kitabı yeniden basılsa bestseller olacak bir nitel araştırma. 1974 yılında bir projeye başlıyor. Thyssen adlı maden işletmesinde çalışmaya başlıyor. Burada deneyimlerini not ediyor. Eserini yayımlayacağı. Balık işleme fabrikasında çalıştığı gibi laterna çalarak para toplamaya da çalışıyor Ahırlarda at bakıyor. Bir çiftlikte çalışıyor. Ekim 1985’e de sonra yaşadıklarını “En Alttakiler” adlı kitapta topluyor.

                           Almanya’nın Burscheid kentinde 1942 yılında dünyaya gelen araştırmacı gazeteci ve yazar Hans-Günter Wallraff, yaptığı araştırmalar, çektiği filmler ve yayınladığı röportajlardan dolayı bir çok ödüle layık görüldü. 1988 yılında maden ocaklarına Türk işçisi Ali kılığında girerek, yaşadıkları olumsuzlukları ‘Ganz unten’ (En Alttakiler) adlı kitabında yazınca büyük sansasyon yaratan Wallraff, eser yayımlanıyor ve yayımlanır yayımlanmaz hukuk savaşı başlıyor. fazlasıyla ses getiriyor o yıllarda bugüne kadar çalışanlarını sömürdüğü gerekçesiyle haklarında haber yaptığı çok sayıda kuruluşla mahkemelik oldu. 

                Frankfurter allgemeine,  Süddeutsche zeitung ve diger Alman medyasına göz gezdirirken bizim medyada pek yer almayan bazı haberler dikkatimi çekti.  Berlin'deki devlete ait konut şirketi Gewobag'ın kiracıları ve Berlin'in Mariendorf bölgesindeki büyük bir emlak kiralama şirketi Deutsche Wohnen kiracıları, yüksek ısınma faturalarıyla karşılaşınca şirket hatalı ödemeler yaptığını kabul ettiğini yazıyordu. Onun altında daha ilginç bir haber buldum.

           Geçen aylarda Alman gazetelerin Almanya Berlin'de konut kiralamak için gerçekleştirdiği birçok başvurusuna olumsuz yanıt alan Cem K. isimli Türk vatandaşı, yine aynı firmaya ev aramak için Alman ismiyle yaptığı başvurudan olumlu yanıt aldı. Cem K. vakit kaybetmeden, soluğu mahkemede aldı. Akşam gazetesinin haberine göre  Cem K., Deutsche Wohnen'de bir konut için önce kendi ismi ile, daha sonra ise "Michael Grünberg" adıyla başvuru yaptı. Cem K.'nın kendi adıyla yaptığı başvurular sürekli olarak reddedilirken Alman adıyla yaptığı başvuru sonrası kendisine konuyla ilgili olarak  davet geldi. Cem K. Almanya Berlin'in "Konut Piyasasında Ayrımcılığa Karşı Uzman Ofisi"nin desteğiyle Deutsche Wohnen'e dava açtı 3 bin Euro tazminat almaya hak kazandı. Deutsche Wohnen, Almanya Berlin'de belirli bölgelerde yabancılara konut kiralanmadığı şikayetiyle sık olarak protesto ediliyor.

                        Türk-Alman Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Enes Bayraklı Anadolu Ajansı muhabirine açıklamada  “Türklerin Almanya'ya ilk kitlesel göçünün 1961'de Almanya'nın talebi üzerine gerçekleştiğini anımsatarak, İkinci Dünya Savaşı sonrası ülkede meydana gelen ekonomik ve sosyal yıkımının göçmen Türklerin desteğiyle aşıldığını söyledi. Türk işçilerin zamanla ülkeye yerleşip geri dönmediklerini ifade eden Bayraklı, "Almanya'ya çalışmak için giden Türkler ilk günden itibaren ayrımcılıkla karşılaştı. Türklerin, Almanya'ya yerleştiği ilk yıllardan itibaren başlayan nefret söylemi fiziksel saldırıya dönüştü." dedi. Bayraklı, Türklere karşı nefret söyleminin politikacılar ve medya üzerinden görünür hale geldiğini aktararak, "1980'lerden itibaren bu nefret söylemleri ufak çaplı şiddet eylemlerine dönüştü ve 1990'lardan sonra da Solingen Katliamı ve diğer saldırılar gibi terör eylemleri halini aldı." ifadesini kullandı.

                  Almanya'da Türkiye’den gelenlere ve Müslümanlara yönelik ayrımcılık ve ırkçılık yeniden yükseliyor. Irkçı Almanların camilere saldırdığını ve Türklere sokakta sözlü tacizde bulunduğunu dile getiren Bayraklı sözlerini şöyle tamamladı: Avrupa'da camiler kundaklanıyor, içlerine domuz kafası bırakılıyor ya da camları, çerçeveleri indiriliyor.

                      Yurt dışında 1975'ten beri Türklere konut satışı yapan ve bu konuda danışmanlık hizmeti veren Nova Group Holding Üst Yöneticisi (CEO) Müjdat Güler, yapılan araştırmaya göre yurt dışında yaşayan Türklerin en çok konut aldığı ülke 1 milyon 800 bin rakamıyla Almanya olurken, onu 120 binle Fransa izliyor. Almanya sığınma başvuruları için "AB üyesi olmayan üçüncü ülke" arıyor.

                   ABD merkezli Wall Street Journal gazetesinin haberine göre Alman hükümeti, ülkeye iltica başvurusu yapan göçmenleri başvuruları sonuçlanana kadar Afrika'ya göndermek istiyor. İtalya hükümeti, Afrika ile Avrupa arasında enerji alanında bir ‘köprü’ görevi üstlenmek ve göçü kısıtlamak amacıyla hazırladığı Mattei Planı’nı dün Roma’da bir uluslararası zirvede sundu.

                     Bu makalede yazdıklarımı özetleyecek olursak, Almanya’da yaşayan başka etnik kökenden olan insanların yaşamından kesitler anlatmaya çalıştım. Toplumu bir arada tutacak söylemler geliştirmeden, ortak kültürlerimizi tanıyarak bir arada yaşamanın  yollarını aramalıyız. Peki, ne zaman mutlu oluruz Yozgat’ta bir şenlikte Şemame halayını Yerköylüler alkışlarsa, Dagkapı’daki bir festivalde İzmir Zeybeği oynayan folklor ekibini Diyarbakırlar hayranlıkla izlerse, Hiç Cem semahı dönenleri görmedim diyen Konyalıyı Hacıbektaş ilçesindeki anmalara götürüp etli pilavı birlikte kaşıklayıp,  

Hey dost , hey dost, benim tabibim

Gitme giden gitme sual sorayım

Ol nazlı pirime benzettim seni

Sende hak nişanı vardır gördüğüm

Hak dediğim yere benzettim seni

Mevlayı seversen eylen dur gitme

Dersek, Birisini eleştirmeden önce etnik kökenine bakmadan tanımaya çalışsak Dünya daha yaşanılır hale gelecek. Sait Faik Abasıyanık ne demiş; "Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak herşey"