Yukarıda zikrettiğim başlık sıradan bir insana yönelik değil elbette. Onun adı Türkiye halklarının gönlünde barış elçisi olarak yer edinmiş koca bir yürek taşıyan Sırrı Süreyya Önder’e ait.
Bu satırlar karanlık dehlizlerin labirentleriyle, her bir toprak parçasının kanla sulandığı Anadolu topraklarının bağrından kopan bir insana ait. Güle güle derken bile insanın içini parçalayan duygu selidir Sırrı Süreyya Önder ismi.
On sekiz günün ardından barış için kalbi çarpan Sırrı Süreyya Önder, hayata veda ederken AKM’de (Atatürk Kültür Merkezi) düzenlenen tören şanına yakışır bir uğurlamanın erdemiyle hafızalarda yer edindiğini söylemek en doğrusu. Sabahın erken saatinde bir insan selinin tören alanına akın etmesi bugüne kadar görülmüş bir şey değildi. İçerisi tıka basa dolu olan tören alanına giremeyen binerce insan akınının, bir ucu Gezi Parkı’na, bir ucu da Beyoğlu’na kadar uzamıştı. Bir insan selini andıran bu görüntü dinmek bilmiyordu. İnsanlar akın akın AKM’nin önünde birikiyor, duygularını gözyaşlarıyla sinelerine akıtıyorlardı.
Kırmızı çiçeklerle süslenmiş Türk Bayrağı’na sarılı naaşı katafalka konduktan sonra salonda çıt çıkmıyordu. Herkes kendini içine kapamıştı adeta. Sanki Sırrı tabuttan dışarıya kafasını uzatacak, onarla hoş sohbete katılacak, esprileriyle yaşamlarına neşe katacakmış hissiyle saygılarını kısa da olsa suskunlukla dile getirmişlerdi. Konuşmacılar Sırrı ’ya ilişkin düşüncelerini aktardıkça salonda duygu seli de pik noktasına çıkmış, gözyaşları sel olup akmaya başlamıştı. Hele hele Pervin Buldan’ın dudaklarının arasından süzülen, ‘’Sen benim yoldaşım, kardeşim, sırdaşım, yol arkadaşımdın Sırrı, sana güle güle demek gelmiyor içimden. Benim sırtıma ağır bir yük yükledin. Sana söz, sözümüz olsun barış için çarpan yüreğin bu topraklarda her daim atacak. Türkiye halkları seni unutmayacak’’ cümleleri döküldükçe salondakilerce alkışlar eşliğinde hıçkırıklar da yükselmeye başladı.
Çok insan duygularını konuşarak dile getirdi. Sırrı‘yla, Sırrı‘nın yaşamıyla, ilgili cümlelerin en önemli başlığını elbette ki barış ve barışa olan özlemi içeriyordu. O her ortamda kanla sulanan bu toprakların barışa hasret olduğunu dile getirmekten imtina etmeyen bir isimdi. Barış onun için Kürt ve Türk annelerinin, babalarının ellerinin kenetlenmesi demekti. Onun için barış kanın durması, sürgünlerin son bulması, cezaevlerinin boşalması demekti. Onun için barış insanlık erdemlerinin en kutsalı, hakkın ve adaletin tecelli olması demekti. Onun için barış Anadolu topraklarında kardeşlik tohumlarının filizlenmesi demekti. O yüreğini avuçlarının içine almış barış için dur durak bilmeden yol kat etmeye adanmış bir insandı.
AKM’deki tören bitmek üzereyken canından çok sevdiği biricik kızı Ceren sahneye elinde telefonla çıkarak, babasının hastanede kaldığı sürece günde üç kez dinlendirdiği ‘’Telli Turnam’’ türküsünün çalınmasını istedi. Sazın tellerinden ortalığa yayılan bu Anadolu türküsü insanlarda gözyaşını sel olup akmasına yol açtı. Akın akın sinelere doğru yolunu bulmuş akan gözyaşları buhar olup Sırrı‘nın tabutunun üstüne damlar gibiydi. Güle güle demek zor gelmişti Sırrı’nın yoldaşlarına, sevenlerine…
AKM, Levent Barbaros Camii ile Zincirlikuyu Mezarlığı arasında adeta bir insan köprüsü kurulmuştu. İnsanlar Sırrılarına barışa dair olan borçlarını kilometrelerce yolu kat ederek göstermeye çalışıyorlardı. İstanbul, İstanbul olalı böylesine görkemli bir uğurlama görmemişti. Sevenleri, onu sanki sonsuzluğa uğurlamak için değil, bir miting alanında konuşmasını, onlara bağrını açmasını, barışa dair düşüncelerini duymak adına bir araya gelmiş gibiydi. Yol boyunca kol kola girmiş insan seli, çevredeki vatandaşlarca da minnetle anılarak, alkışlandı.
İşte Sırrı buydu. Dokunduğu her bir insanın yüreğinde sevgi tohumları bırakmadan gidemezdi. Bu tohumlar onun dünyasında bir gün filizlenecek ve barış çiçekleri açacaktı. O hep dilinden düşürmediği barış sözcüğü ile bütünleşmiş bir karakterdi.
Sanki acelen vardı be kardeşim. Tamam biliyorum yüreğin avuçlarının içindeydi. Hastaydın, ama inatla yok diyordun, barışa az kaldı diye söylenip duruyordun. Ama sevenlerine inat beyaz bir at istemekte ısrar ettin. Biliyorum beyaz ve kırmızıyı çok sevdiğini. Beyaz atının yelesini kırmızı bir kurdelen ile süsleyerek sırtına atladığın gibi yıldızlara doğru dört nala kalkarak, sonsuzluğun o berraklığına yelken açtın.
Yolun açık olsun kardeşim. Kabrin gül gülistan, mekanın cennet, yıldızlar yoldaşın olsun….