Market alışverişinden dönerken poşetinizdeki ürünlerin etiketlerini ne sıklıkla okuyorsunuz?

Birçoğumuz içindekiler kısmına göz gezdirirken “E” harfiyle başlayan o gizemli kodlara rastlamışızdır: E330, E621, E150d... Kimi zaman gözümüzü korkutan, kimi zaman da ne olduğunu bile anlamadığımız bu kodlar aslında neyi ifade ediyor? Ve daha da önemlisi; hangileri sağlığımız için risk taşıyor?

E Kodları Nedir?

"E" harfi aslında “Europe” yani Avrupa anlamına geliyor. Bu kodlar, Avrupa Birliği Gıda Güvenliği Ajansı (EFSA) ve Dünya Sağlık Örgütü gibi otoritelerin onayladığı gıda katkı maddelerini temsil ediyor. Her katkı maddesinin bir işlevi var: Kimi gıdanın raf ömrünü uzatıyor, kimi rengini sabitliyor, kimisi de kıvam veriyor. Aslında bu kodlar, gıda endüstrisinin düzenli ve kontrollü çalışmasını sağlayan kimlik kartları gibi.

Ama elbette işin aslı bu kadar steril değil.

E Kodu Demek Otomatik Olarak Zararlı Demek Değildir

Mesela E300... Kulağa korkutucu mu geldi? Aslında bu, C vitamini yani askorbik asit. Antioksidan özelliği sayesinde hem sağlığımıza faydalı hem de gıdalarda bozulmayı önlüyor. Yine E160a, beta-karoten; havuca turuncu rengini veren doğal bir pigment. E101, yani riboflavin ise bir B vitamini türü.

Bu örnekler bize gösteriyor ki her E kodu “kimyasal = tehlikeli” denklemine uymuyor. Bazıları zaten doğada var olan ya da vücudumuzun tanıdığı maddeler.

Ama Tüm E Kodları Masum Değil

Şimdi gelelim işin karanlık tarafına… Her katkı maddesi masum değil. Bazı E kodları hakkında, özellikle yüksek dozlarda ya da uzun süreli maruziyetlerde, sağlık risklerine dair bilimsel endişeler mevcut.

İşte dikkat edilmesi gereken bazı E kodları:

E621 – Monosodyum glutamat (MSG): Lezzeti artırmak için kullanılır. Aşırı tüketimi baş ağrısı, halsizlik ve bazı bireylerde nörolojik hassasiyetlere yol açabilir.

E129 – Allura Red: Sentetik bir gıda boyası. Özellikle çocuklarda hiperaktiviteyle ilişkilendirildiği bazı çalışmalarla gündeme geldi.

E250 – Sodyum nitrit: Şarküteri ürünlerinde yaygın. Kanser riskini artırabileceği için tartışmalı.

E220 – Sodyum sülfit: Kurutulmuş meyvelerde bulunabilir. Alerjik reaksiyonlara neden olabilir, astım hastalarında tetikleyici olabilir.

Bunlar “kırmızı bayrak” diyebileceğimiz katkılar. Elbette her birey için risk aynı değil; ama özellikle çocuklar, gebeler, bağışıklık sistemi zayıf bireyler ve alerjisi olanlar için dikkat şart.

Etiket Okuma: Modern Tüketicinin En Büyük Gücü

Bilinçli tüketici olmak için laboratuvar bilgisine gerek yok. İşte birkaç pratik öneri:

Ürün etiketini okuyun. İçindekiler listesinin başında yer alan maddeler, miktar olarak en çok olanlardır.

Katkı maddelerinin yanında parantez içinde ne işe yaradıkları da yazar. “Koruyucu”, “renklendirici” gibi ifadelerden ne amaçla eklendiğini anlayabilirsiniz.

Doğal içerikli, kısa içerik listesine sahip ürünleri tercih edin.

Gıda katkı maddesi içeren ürünleri arada tüketmek sorun yaratmayabilir, fakat günlük rutininiz haline gelmemeli.

Şaşırtıcı Bir Gerçek: Evde de E Kodu Kullanıyorsunuz!

Evde yemek pişirirken limon suyu eklediğinizde aslında E330 (sitrik asit) kullanmış oluyorsunuz. Elma kabuğunda doğal olarak bulunan pektin, E440 olarak etiketlenir. Yani katkı maddeleri sadece fabrikalarda üretilmiş, yabancı maddeler değildir. Sorun, miktar ve kaynakla ilgilidir.

Bilim Düşmanlığı Değil, Bilinçli Yaklaşım

E kodlarını tamamen zararlı ilan etmek, tüm ilaçları reddetmekle eşdeğerdir. Önemli olan; ne tükettiğimizi bilmek, ölçülü davranmak ve etiketi okuma alışkanlığı kazanmak. Unutmayın: Bilinç korkudan daha güçlüdür.

Web sitesi: https://dytoykukacar.com

Instagram: https://dytoykukacar.com