Geçenlerde bir sahaf tabelası ilgimi çekti. İçeri girdim. Raflar tozlu, masalar bomboştu. Böylesine çeşitli kitapların olduğu bir yerin bomboş olmasına doğrusu çok şaşırdım.
Sahafçı, "Artık sadece ders çalışmak için gelenler oluyor." dedi. Oysa bir sokak ötedeki kafede, insanların elleri çay bardaklarından çok telefonlarıyla meşguldü. Peki neden bir kitabın sayfalarını çevirmek, ekran kaydırmaktan daha az cazip geliyor?
Çünkü kitap okumak kolay değildir. Zihin ister, odak ister, biraz da yalnızlık. Ama biz, dikkat süresi saniyelere indirgenmiş bir çağın insanlarıyız. En ufak sessizlikte telefonumuza uzanıyoruz. Kitaba değil, bildirimlere alışığız. Kitap emek istiyor; ekran ise basit bir dokunuşu.
Ancak bu durum sadece bizim kaderimiz değil. Teknolojide bizden çok daha ileride olan ülkeler de yaşıyor bu çağı ve birçoğu kitapla bağını hiç koparmıyor. Mesela Finlandiya…
Dünyada en çok kitap okunan ülkelerden biri. Halk kütüphaneleri neredeyse her mahallede. Her yaştan insan okuyor; çocuklar kitapla büyüyor, yaşlılar kitapla dinleniyor. Japonya da öyle. Metrolarında insanlar sessizce kitap okuyor. Evet, teknoloji onlarda da var; ama kitap hala günlük yaşamın bir parçası.
Peki bizde durum ne? Türkiye’de bir kişi yılda ortalama yalnızca 6 kitap okuyor. Kütüphaneler çoğu zaman boş, kitap fuarlarıysa boş kalabalıklardan ibaret Kitapların varlığı, çoğu evde bir biblonukinden farksız. Bazen, kitap okuyan biri ‘farklı’ ya da ‘aşırı entelektüel’ gibi algılanıyor. Bu da gösteriyor ki toplum olarak kitaba hak ettiği değeri vermiyoruz. Oysaki kitap, sadece bilgi değil; aynı zamanda karakter, bakış açısı, empati ve sabır kazandırır.
Öte yandan, çocuklarımız kitapla değil, tabletle büyüyor. Aileler, çocuklarına kitap almak yerine oyun kredisi alıyor. Okullarda çocuklar kitap okumaya değil, test çözmeye teşvik ediliyor. Oysa bir çocuk erken yaşta kitapla tanışmazsa, ileride onu bir “yük” gibi görmeye başlıyor. Ve sonra koca bir toplum, kitaptan uzaklaşıyor fark etmeden.
Unutmamak gerekir ki kitap okumayan bir toplum, kolay yönlendirilir. Sorgulamaz. Duyduğuna inanır, düşündüğünü söyleyemez. Kitap ise yeni bir ideal, bir fikir verir, karşıt fikirle tanıştırır. Böylelikle insanın kendine has bir duruşu olur. Yani kitap, insanı özgün yapan şeylerden biridir. Ve biz, kitaplardan uzaklaştıkça biraz da bu duruştan uzaklaşıyoruz.
Belki de şunu sormalıyız kendimize: En son ne zaman bir kitabın son sayfasını çevirdik ve “iyi ki okumuşum” dedik? Ya da bir karakterde kendimizi bulup sustuk? Bu sorulara verecek bir cevabımız yoksa, asıl eksiklik bilgi değil, bağ kurma eksikliğidir. Kitaplar hâlâ raflarda bizi bekliyor. Sessizce, tozların altında... Belki de bu yazıyı okuduktan sonra birini raftan indirip kapağını açarsın. Belki ilk cümlede değil, ama ikinci ya da üçüncüde bir şey olur ve sen, bir ekran değil, sayfaları kaldırır ve yepyeni bir dünyaya yelken açarsın.