Son günlerdeki siyasi figürlerin skandalıyla, gösterişin ve israfın boyutlarına tanık olduk.

Seçilmeden önce dillendirdikleri adil paylaşım ve ahlaki ilkeler, makam koltuklarına oturduktan sonra unutulup gitmiş gibi görünüyor.

Eski belediye başkanlarının lüks makam odaları için milyarlarca lira harcaması, insanı şaşkına çeviren bir ego gösterisi gibi. İnsan kendinde olmayanı söyler derler ya, işte tam da bu durumla karşı karşıyayız.

Dinimizin yasakladığı gösteriş, artık norm haline gelmiş durumda. Parayla kazanılan bir konum, toplumda yer edinmenin tek yolu gibi algılanıyor.

Avrupa'da ise liderlerin sade yaşam tarzları, kendi halklarına ve hizmet anlayışlarına dair önemli bir ders niteliği taşıyor. Ancak bizde ise özel uçaklar, makam araçları ve lüks seyahatler, halkın kaynaklarının hoyratça harcanmasıyla eş değer görünüyor.

Gösterişin ve israfın dayatıldığı bir ortamda, asıl fatura ise dar gelirli vatandaşlara kesiliyor. 

Artan gelir uçurumu, toplumun temel değerlerinden uzaklaşmasına neden oluyor. Adalet, haktan ve hukuktan bahseden zenginler, çoğu zaman kendi çıkarlarını gözetirken, fakirlerin hallerine duyarsız kalıyor.

Türkiye'deki gelir dağılımındaki adaletsizlik, birçok vatandaşın derin bir sıkıntı içinde yaşamasına neden oluyor. 

Geçtiğimiz günlerde televizyonlarda gözyaşlarıyla dile gelen emekli bir kadın, yapmak istediği bir şeyi yapamamanın verdiği acıyı tüm çıplaklığıyla gösterdi.

İnsanlar para kazanmanın peşinden o kadar hızlı ve hırsla koşuyor ki, adalet, vicdan ve ahlak peşlerinden yetişemiyor.

Maddi gösteriş ve israfın gölgesinde, toplumun manevi değerleri erozyona uğruyor.