Beslenme yolculuğunun ilk adımları pek tatlı olur bilirsiniz. Büyük bir heyecan ve güzel beklentilerle yolun başında, ilk adımı atacak ve ardından ilerleyecek olmanın sabırsızlığıyla duruveririz

Ödül ve cezanın yiyeceklerle ilişkimize etkisi

Beslenme yolculuğunun ilk adımları pek tatlı olur bilirsiniz. Büyük bir heyecan ve güzel beklentilerle yolun başında, ilk adımı atacak ve ardından ilerleyecek olmanın sabırsızlığıyla duruveririz. Daha enerji dolu, sağlam, güçlü olacağımız, düşüncelerini geçiririz aklımızdan. İster istemez gözümüzde ufak bir canlandırmasını da yaparız; eskisine kıyasla daha güzel, canlı ve formda olacak görüntümüz. “Beslenme Diyarı”na ilk seyahatini gerçekleştirecek bireylerde rastlanılacak duygulardır, bahsettiklerimiz.

PEKİ NEDİR BU ÖDÜL VE CEZA SİSTEMİ

Eğer önünüze konulan beslenme programı, sizi aniden sağlıksız olarak nitelenen tüm yiyeceklerden koparıyor, onları yasaklıyorsa; sağlıksız o yiyecekleri (çikolatalı pasta, baklava, burger vb.) ancak sağlıklı beslendiğiniz sürece çok kısıtlı bir ölçüde ödül olarak tüketebileceğinizi söylüyorsa bir ödül ve ceza sistemi içindesiniz demektir. 

Anlatımımızı daha da genişletelim; varsayalım ki diyettesiniz ve bu diyette basit şeker içeren, lüzumsuz yağ içeriği olan bütün yiyecekleri yemeniz yasak. Bir ay süresince sağlıklı beslenmeniz ve bu yiyeceklerden uzak durmanız koşuluyla, ödül olarak hafta da bir bitter çikolata yiyebiliyorsunuz ya da ayda bir defa çok sevdiğiniz bir tatlıyı tüketebiliyorsunuz.

Bu sistemde zihninize şu mesaj iletiliyor:

“Sağlıksız yiyecekler bir ödül, sağlıklı yiyecekler ise bu ödüle ulaşmada katlanacağım bir durum.”

Dolayısıyla siz, bu yolculuğun daha ilk aşamasında, kendinizi rahatsız hissettiğiniz bir sürecin içinde buluyorsunuz. Bu süreç ise besinlerle olan iletişiminizi oldukça çatışmalı, kaotik bir birlikteliğe dönüştürüyor. Bir süre sonra, size verilen miktarın üzerinde çikolata yemeniz ya da yağ oranı normalin biraz üzerinde bir yiyeceği tüketmeniz, benliğinizde suçluluk hissi yaratıyor; bu nokta ise tam olarak ceza sistemi dediğimiz kısım. 

Kısıtlı miktarda, ödül olarak sunulan o yiyeceği fazla tüketmemizin biz de yarattığı, pişmanlık veya suçluluk duygusuyla kendimiz üzerinde yanlış sınırlamalarda bulunabiliyor; kendimize kızıyor, sitemlerde bulunuyor ve çekiştirip durabiliyoruz. Tüm bu durumların bizde uyandırdığı stres ve sıkışmışlık hissini gidermek yahut baskılamak için tekrar ödül gördüğümüz yiyeceklere yönelebiliyoruz. 

Bu çatışmalı bir döngü durumuna dönüşüyor, başlangıçta hissettiğimiz heyecan ve tatlı beklentiler yerini tedirginlik, endişeye bırakıyor.

En son ne zaman, çocukken önünüze bırakıldığında, mutluluktan ağzınızın kulaklarınıza varacağı koca bir dilim çikolatalı pastayı hiç yargıda bulunmadan tamamen tadını çıkararak tükettiniz? Kalorisiyle, yağıyla, şekeriyle onu yargılamadan yalnızca tadının ne kadar güzel olduğunun farkına vararak ve onu yediğiniz için kendinize de herhangi bir yargıda bulunmayarak…

Farkında olarak ya da olmayarak içinde yer aldığımız tüm bu yaklaşımlar yiyeceklere davranışımızı çok güçlü şekilde etkiliyor. Bizlerse bu etkilerin farkına varmadıkça bulimiya, anoreksiya nevroza gibi ciddi yeme bozukluklarının tohumlarını ekmiş olabiliyoruz.

Yaşamımızın çok büyük bir kısmını kaplayan beslenmek eyleminde daha hassasiyetli ve titiz yaklaşımlar geliştirme temennisi ile…