Aylar geçti… Enkazlar kalktı ama acı yerli yerinde duruyor. Giden canlar dönmedi, yıkılan hayatlar hâlâ ayağa kalkamadı.
Kahramanmaraş merkezli o büyük felaketten sonra ''yeniden inşa'' kelimesi dillerden düşmedi. Şimdi, bir haber daha düşüyor gündeme: Dünya Bankası’ndan 500 milyon dolarlık destek. Ama soralım: Gerçekten destek mi bu, yoksa sadece bir pansuman mı?
Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası aracılığıyla verilecek bu kredi desteğiyle, KOBİ’ler ve büyük işletmelere uzun vadeli finansman sağlanacakmış. Diyarbakır’dan Adana’ya, Malatya’dan Gaziantep’e kadar 11 depremzede şehir ve çevresindeki 7 il bu ''can suyundan'' yararlanacakmış. Kulağa hoş geliyor, değil mi?
Ama alışığız bu tür ''projeler''e. Sahi, bugüne kadar bu tür fonlar nerelere harcandı, kimlerin cüzdanını doldurdu, kimleri yeniden hayata döndürdü? Birileri bu sorunun yanıtını şeffaf biçimde verebilir mi?
Depremde atölyesi yıkılan Diyarbakırlı bir ustaya uzanır mı bu 500 milyon dolardan? Yoksa bir kez daha, kağıt üzerindeki raporlarda ''yaraları sardık'' diyen cümlelere mi hapsedilecek bu paralar?
Şunu unutmayalım: Para, tek başına ne umut olur ne de merhem. Hele ki bu ülkede… Hele ki bu kadar büyük acıların yaşandığı bir coğrafyada… Umudun adresi paradan çok adalettir, şeffaflıktır, samimiyettir.
Depremin ardından hâlâ konteynerde yaşayan insanlar var. Bazıları hâlâ işsiz, hâlâ umutsuz. Şimdi, ''ekonomiyi canlandıracağız'' diyerek sunulan bu kaynak, bu insanlara ulaşmazsa; sadece bir kalkınma hamlesi değil, yeni bir kırgınlık sebebi olacaktır.
Bu fon, eğer gerçekten yıkımı saran bir el olabilecekse; harcamaların kalem kalem denetlenmesi, yerel esnafla birlikte kararlar alınması, harcamanın topluma yansımasının hissedilmesi gerekir.
Aksi halde, 500 milyon dolar sadece bir rakam olarak havada asılı kalır. O para harcanır, törenler yapılır, fotoğraflar çekilir… Ama depremde evladını kaybeden bir annenin yüreğinde hâlâ aynı sızı kalır.
Unutmayalım: Parayla bina yapılabilir, ama şehir inşa etmek başka, umut inşa etmek bambaşka bir iştir.