Diyarbakır, son yıllarda yıldızı parlayan bir turizm kenti. Onca tarihi miras, kültürel zenginlik ve eşsiz atmosferiyle her geçen gün daha çok ziyaretçi ağırlıyor.
Ancak ne yazık ki, bu güzelliklerin arasında sıkışıp kalmış bir çirkinlik de var: kaldırım işgalleri.
Gelişmiş bir ülkede, kaldırımlar yürümek içindir; eşyalar sergilemek, masa kurmak, tezgâh açmak için değil. Oysa Diyarbakır'da, özellikle tarihi Sur ilçesinde, kaldırımlar artık adım atılamaz hale gelmiş durumda. İşportacılar, esnaf, masa sandalye yığanlar... Kaldırımlar adeta gasp edilmiş.
Daha da kötüsü, bu durum sıradanlaşmış, kanıksanmış. Oysa kent bilinci, sadece binalar, anıtlar ya da parklar inşa etmekle oluşmaz. Kent bilinci, kaldırımı bir başkasına aitmiş gibi kullanmamayı bilmekle başlar.
Diyarbakır'ı gerçekten sevenler, bu kente yakışmayan bu görüntüleri normalleştirmez. Çünkü her işgal edilen kaldırım, her geçilemeyen yol, bu kente duyulan saygının da işgalidir.
Son günlerde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanları Serra Bucak ve Doğan Hatun, Sur ilçesinde esnafı ziyaret ederek bu hassasiyete dikkat çekti. Görme engelliler için yapılan yolların dahi işgal edilmesine yönelik uyarılar, aslında hepimize bir çağrı: Bu kent, sadece bizim değil; tüm yaşayanların ve tüm gelenlerin ortak mirası.
Diyarbakır Valisi Murat Zorluoğlu da turizm haftasında yaptığı konuşmada kaldırımlardaki bu vahim tabloya işaret etti. Turizm kenti olma iddiasındaki bir şehir, hafta sonları kaldırımları seyyar satıcılara, sokakları gelişigüzel tezgâhlara teslim edemez. Çünkü ilk izlenim çoğu zaman son izlenimdir.
Turistlerin Diyarbakır’dan götürdükleri sadece fotoğraflar değil; izlenimler, anılar ve hislerdir. Bir kaldırımı yürüyerek geçemeyen bir ziyaretçi, şehrin ne kadar büyüleyici olduğundan çok, yürüyemediği kaldırımı hatırlar.
Bu yüzden Diyarbakır, kaldırım işgalini bir "küçük mesele" olarak görmeyi bırakmalıdır. Kaldırımlar, şehrin damarları gibidir. Damarlar tıkanırsa, kent de nefes alamaz.
Kaldırımlar özgür olursa, Diyarbakır da özgürleşir. Bu kentin kaldırımlarında yürüyebilen herkes, Diyarbakır'ı biraz daha çok sever. Gerçekten sevenler, bu kentte yer açar; başkalarına da yürüyebilecek bir alan bırakır.
Diyarbakır, güzelliğini koruyarak büyüyecekse, önce kaldırımlardan başlamalıdır.