Diyarbakır’da nihayet bir adım atılıyor; uzun süredir beklenen, ama bir türlü hayata geçirilemeyen o adım: Halk Ekmek Fabrikası kuruluyor.

Kimileri için bu sıradan bir gelişme gibi görünebilir. Oysa öyle değil. Çünkü burada mesele sadece ucuz ekmek değil; burada mesele, bir şehrin adaletle olan ilişkisi.

Yıllar önce, 2000 yılında ilk girişim yapılmıştı. Ardından 2014’te bir kez daha denendi. Fakat her seferinde bürokrasiye ve siyasi engellere takıldı. Belediyeye şirket kurma izni verilmedi, halkın ucuz gıdaya erişim hakkı bir kenara bırakıldı. “Ekmek lüks değildir” diyebilen çıkmadı. Şimdi, 2025’e girerken Diyarbakır üçüncü kez deniyor ve bu kez kararlı görünüyor.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Serra Bucak’ın verdiği bilgilere göre, Bağlar ilçesinde kurulacak fabrikada günde 180 bin adet ekmek üretilecek. Ucuz, hijyenik ve kaliteli. Sadece üretim değil; 60 ila 70 noktaya kurulacak büfelerle yaygın bir dağıtım ağı da planlanıyor. Böylece sadece birkaç mahalle değil, tüm şehir bu hizmetten faydalanabilecek.

Bu gelişme, yalnızca bir fabrika açılışı değil. Bu, bir kentin uzun süredir ertelenmiş sosyal politikalara nihayet kavuşması anlamına geliyor. Ekmek gibi temel bir ihtiyaç, artık herkes için erişilebilir olacak. Ve bu durum, aynı zamanda sosyal adaletin de yeniden tanımlanmasına neden olacak.

Ancak projenin bu büyüklüğü, başka soruları da beraberinde getiriyor. En önemlisi: Dokuz aylık hazırlık sürecine rağmen istihdam planı hâlâ net değil. Yalnızca “kadınlar istihdam edilecek, kararlıyız” açıklaması var. Bu elbette önemli bir başlangıç. Fakat hangi kriterlerle, hangi sosyal temellere dayanarak bir istihdam modeli kurulacak? Sorular şimdilik cevapsız.

Sosyal belediyecilik yalnızca niyet beyanlarıyla değil, uygulamadaki detaylarla ölçülür. Bu yüzden Diyarbakır’daki Halk Ekmek projesi, sadece bir mutfak ekonomisi meselesi değil; aynı zamanda bir yönetim sınavıdır.

İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerde Halk Ekmek artık gündelik hayatın sıradan bir parçası. Belediyeye ait otobüsler gibi. Ama Diyarbakır’da durum farklı. Burada her büfe, her fırın bir simgedir. Merkezi yönetimle yaşanan uzun ve zorlu ilişkilerin, geciken hizmetlerin ve adaletsizliğin hatırlatıcısıdır.

Bu nedenle açılacak fabrika, yalnızca un ve maya ile çalışan bir yer olmayacak. Aynı zamanda yıllarca verilmemiş izinlerin, ertelenmiş sosyal politikaların bir telafisi olacak. Yeter ki bu sefer planlar yarım kalmasın, samimiyet yolda kaybolmasın.

Gözler şimdi bu projede: Hem üretilecek ekmeğin kalitesinde, hem de 60-70 büfenin nasıl işleyeceğinde.