Bir futbol maçının maç olmaktan çıktığı, kimliklerin ve önyargıların gölgesinde şekillendiği anlara bir kez daha tanıklık ettik.
Ankaragücü ile Amedspor arasında oynanan karşılaşma, sahadaki oyundan çok, soyunma odası koridorlarında sarf edilen sözlerle hafızalara kazındı. Bu kez mesele skor değil, bir camianın nasıl görüldüğüydü.
Maçın devre arasında, Ankaragücü teknik direktörü Mustafa Kaplan’ın hakeme dönüp “Burası Ankara, korkma, teröristlere boyun eğme” demesi, ne yazık ki futbolun da, centilmenliğin de, spor ahlakının da dışına çıkıldığı bir andı. Bu sözler yalnızca Amedspor’a değil, Diyarbakır’a, Kürtlere ve farklı olan herkese yönelmiş bir ayrımcılığın dışavurumuydu.
Amedspor Futbol Şube Sorumlusu Nedim Şimşek’in tepkisiyle devam eden tartışma, teknik direktör Kaplan’ın “Ben de Kürdüm” diyerek kendini savunmasıyla başka bir boyuta taşındı. Eğer bir kişi, ayrımcı bir dilin ardından kendi kimliğini bir savunma aracı olarak kullanıyorsa, ortada sadece kişisel bir çelişki değil, sistematik bir sorun vardır.
Bu olay, Diyarbakır’a karşı süregelen önyargının, yalnızca toplumsal değil, kurumsal düzeyde de hâlâ aşılmadığını gösteriyor.
Amedspor, Türkiye Futbol Federasyonu’na bağlı, bu ülkenin profesyonel bir kulübü. Ancak ne zaman sahaya çıksa, bir futbol takımı gibi değil; bir kimliğin, bir siyasi imajın temsilcisi olarak algılanıyor.
Amedspor’a yönelik bu bakış açısı, maçın oynandığı şehir fark etmeksizin karşılarına duvar örüyor. Gittikleri her deplasmanda taraftar tepkisinden hakem kararlarına kadar birçok unsurda bu ayrımcılık hissediliyor. Özellikle “terörist” kelimesinin bu kadar kolay kullanılabiliyor olması, sıradanlaşan önyargının ne kadar kökleştiğini ortaya koyuyor.
Maç sonrası gelen özür, elbette kamuoyunu rahatlatmak adına atılmış bir adımdır. Ancak önemli olan, bu tür söylemlerin neden hâlâ sarf edilebildiğidir.
Toplum, özürden çok samimiyet arıyor. Çünkü özür dilemek kolay, yüzleşmek zordur. Oysa Türkiye’nin bugün ihtiyacı olan şey, yüzleşmektir. Kimliğinden dolayı bir futbol kulübünün tehdit gibi görülmesini normalleştiren zihniyetle hesaplaşmadıkça, ne futbol sahası adil olur, ne tribünler barışçıl.
Spor aynadır, biz neye bakıyoruz?
Spor, özellikle futbol, bir ülkenin aynasıdır. Sahada yaşananlar, toplumun iç yapısını, önyargılarını ve korkularını ortaya serer. Amedspor’a karşı oluşan bu sistematik dışlama; futbolun değil, toplumun kendiyle yaşadığı bir hesaplaşmanın yansımasıdır. Ne zaman Amedspor’un adı anılsa, spor dili değil, güvenlik dili konuşuluyor. Bu ülkenin bir şehri, bir takımı neden bu kadar dışlanıyor? Bu soru, sadece spor otoritelerine değil, hepimize yöneliktir.
Eğer bir teknik direktör, “terörist” kelimesini bir hakem kararına tepki olarak kullanabiliyorsa, bu ülkede sadece Amedspor’un değil, adaletin de kaybettiğini kabul etmeliyiz.
Amedspor’un karşılaştığı şey bir rakipten fazlası; bir sistem, bir önyargı zinciri. Ve bu zincir kırılmadıkça, hangi maçı kazanırsak kazanalım, insani değerleri kaybediyoruz.