Çeyiz kelimesi Arapça kökenli "cihaz"dan gelir,Cehiz olarak eski metinlerde geçen kelime zamanla çeyiz olarak kullanılmaya başlanır. Teçhiz etmek, donatmak anlamındadır.
Evlenmek isteyen çiftler, yeni hayatlarını inşa etmeden önce gelenek ve göreneklere göre farklı ritüellerle tanışırlar. Düğün öncesinde atılan adımlar; nişan adetleri ve bohça hazırlama gibi adetler bölgeden bölgeye değişse de evlenecek çiftin ihtiyaç duyacağı çeşitli eşyalardan oluşur.
Anadolu kültürünün bulunan çeyiz geleneği, sadece evlenecek kızın baba evinden götürdüğü eşyayı değil döneme ait kültürel kodlara dair gelenek bilgiyi ve sosyal statüyü de ifade eder. Geleneksel çeyizde bulunan eşyalar ailenin köklerini ve geçmişini de ortaya koyar.
Görsel: Diyarbakır 1970 li yıllarda her evin değişmez mobilyası. Anam ''leçek kafesi'' derdi. Tülbentlerin çevresini örer, örer Babam “bu kadar çaputi ne yapisan“dedikçe, anam ''sahan ne kızıma çeyiz öriyem'' derdi.
Diyarbakır’da kızın doğumundan itibaren hazırlanmaya başlanan geleneksel çeyizlerde; el emeği göz nuru işlemeler, seccadeler, farklı motiflere sahip kilimler ve incecik iğne oyaları gibi çeşitli kıymetli eşyalar yer alır. Bu eşyalar çeyiz sandıklarında saklanıp biriktirilir evlendikten sonra da gelinin yeni evine taşınır.
Çeyiz görmede Sergilenmek istenen havlu kenarları, yatak örtüleri, iğne oyaları gibi el işleri yatakların üzerinde ya da kapılarda yerini alır. 1970 lerde Çeyiz serme adetinin bir amacı da akraba ve arkadaş gibi yakın kişiler, yeni evlenecek çiftin ihtiyaç duyabileceği eksikleri görüpdüğünden sonra götürüp hediye edebilirler.
Annelerin katkısıyla bu eşyalararasında: örtüler, havlular, makrameler, takimtakim bardaklar, tabaklar, nevresimler, hatta hızınıalamamış annelerin “torun istiyorum” tadında mesaj kaygılıeklediği zıbınlar, patiklerleçeyiz sergisi düğüne kadar acıkkalır.
Alipaşa mahallesinde gördüğüm Çeyiz sandıklarıgenelde ceviz ağacındandı. Ahşap oymalısı hatta sedef kakmalısı olanlar ailenin statüsünün göstergesiydi.Gelin evden çıkarken kız tarafının genç kızları sandığın üstüne oturur, oğlan tarafı sandığı almadan gelini de alamayacağı için, damadın babası para verirdi.
22 yaşındaki kızım Elif’in görüşünü aldım; “Çeyiz hazırlık süreci belli bir yaşa gelmiş kızları bunalıma sokabilecek, yarısından çoğu hiç kullanılmayacak muhtelif örtü, nevresim,24 parçalık sehpa örtüsü, 5'li şömen tabla örtüsü gibi şeyleri de içinde barındırabilir.Bu çeyiz denen muammayı çözmek zordur. Anlamadığım detay24 tane sehpanız yoksa ve şömentabla nedir bilmeyen genç kızın sonu psikiyatri polikliniği olabilir.”
Dilerseniz yazımın sonuna 1969 da 10 yaşında çocukken Komşumuz İrma teyzenin “çeyiz hassasiyetini” anısını anlatayım da biraz gülümseyin.
İrmaMidyat’dan gelen içi ceviz dolu pekmez sucuğunu Sarı Pişoya ikram edince. Bedros sitem etti. “ Bu kaşmeri benden daha iyi beslisen.” İkinci katta Demirci DikranınyaptıgıCag’dan (demir feforje) seslenen İrmagezemekte (basamak) durup cevap verdi. “O benim damadım olacah iç güvegialacaham” Bedros yıllarca olan erkek çocuk özlemini artık umutsuz bir vaka olarak görüp İrmaya cevap verdi “ He valla erkek adamın erkek damadı olur.” diye kendini avuttu. İrma düğüne de Çalgıcı Ayşo, Hedi ile Medi’yiçagıracagam. Bedros gülmeye başladı.Kız sende antika gibi insansın onlar toprak oldi sen daha unutmadın.
İrmahavuşa(avluya) konan Kuşlara yem veriyordu. Bedros ise Halit Kıvanç’ın sesinden maçları dinliyordu..” Vega marka ahşap radyoda spiker Halit Kıvanç maç devam ediyordu Bedros beyaz atleti arasından simsiyah gögüs kıllarıyla uğraşıyordu. İrma “Babanda senin gibiydi. Saatlerce bele gameş (öküz) gibi yayılır maç dinlerdi.
İrma kilerde kavurmalık etlerin uzun süre taptaze durmasını sağlayan nefti yeşil sırlı küpten çıkardığı kavurmayı Çakıl ekmeğin arasına koydu. “Al saripişo ayvalı kavurma ye” Sari Pişo afiyetle kavurmayı bitirdi. Evde buzdolabı olmadığından, iç kale de yüzyıllar önce Diyarbekir’in ilk sakinlerinin yerleştiği Amida höyüğünün yerine kurulan Saray kapısındaki Küpeli buz fabrikasından havlu İçinde fileye koyup getirilen buzdan bir parça kırdı. Toprak damda yapılmış Vişne şurubunun olduğunu sürahiye koydu. BedrosSarı kulplu Bakır tasla Mezopotamya’nın bereketli humuslu toprağından yapılmış su küpüne yöneldi. Koyu kıvamlı vişne suyunu Hamravat suyuyla çoğalttı iştahla pos bıyıklarını tasa dayadı iştahla höpürdeterek içti.
Bedros evde yapılmış vişne şurubunu yudumladı. Hevş’dekiDiyarbekir evlerinin mimarisinde ön cephesinde yer alan üç yanı pencereli şahnişinli çıkma duvarın altındaki divanda bıyığındaki vişne şurubunun damlalarını eliyle silmeye uğraşıyordu. En sonunda kurtulamayacağını anlayınca İrma’nın genç kızlığında binbir hevesle yapıp, Babasının evinde düğününün tam bir hafta önce konu komşuya çeyizini sergilediği, etamine özenle baş harflerini işlediği peçeteye sildi. Bedros pos bıyıklarını etaminle ovuşturdu. Bez peçetenin beyaz zeminini vişne pembesine boyadı. İrma‘ın yüzü Hevsel bahçesinde hortlak görmüş gibi bembeyazdı. Çeyizine karşı nezaketsizce yapılan saldırı ufak çapta bir aile kavgasına yol açmıştı. İrma kaşlarını çatıp Bedros’abağırdı ‘’Sen başımın belasısan, daha dünegin (dün) benim elişine o zıkkımı şarabı döktün.’’ İrma kasnakta takılı olan üç ay emek verdiği kanaviçesine Süryani şarabıyla yapılan saldırıyı unutmamıştı.
İrma Peçeteyi hızla Bedros’un elinden çekti. Ne de olsa Kadınların yüzyıllardan beri uyguladığı misafir odasına evin efradını sokmama geleneği genlerinde taşıyordu. Âdemin soyundan gelip zorla elma yedirilmiş, kavram karmaşasına düşen bu Terzi parçası Bedros’a kadınların kurallarını anlatması çok zor olacaktı. “ Ma onlar çeyizimdir vişne suyini peçeteye niye sürisen.” Bedros çok rahattı önce şen bir kahkaha attı. “O zaman niye bardağın kenarına koyısan.” İrma yay gibi kaşlarını hiddetle havaya kaldırdı.“ Onlar süstür mısafırlar içindir.” Bedros sesini yükseltti “ O zaman niye bugün koydın.” İrma yeşil gözlerini iyice açtı küçümser bir tavırla karşılık verdi.
İrma “ Eee… mısafırımız vardır”Bedros kızarak “Ben göremeyem.” İrmaSaripişoyu işaret ederek “ Aha işte sedirde oturi.” Bedros Sarı Pişoya küçümseyerek baktı.“Bunu niye deyisen. Bu mısafırdegil ki Allahın Sarı Pişosu her gün burada. Saray kapısındaki Aslanlı kastalının (çeşmesi) sebilhane bardağı gibi bizim evde ha bu köşede duri.” İrma işaret parmağını nasihat eder gibi sallayarak. “Bele konuşma adet bozıldumi ele gider. Evin düzenini bozisan. ”Bedros bağırarak “Yav bir çaput parçasi benden mi önemli.” İrma de sesini dahada yükselti. Henüz merdaneli çamaşır makinelerin uğramadığı evlerde, haksız sayılmazdı. “He senden önemli sen yıhısan?. Çitilerken canım çıhı.” Sonra deterjanı bol harcayan bacısı Şake’ye dönüp '' habeş! az dök. Sende bahan karîolacahsan. têwlolo. Ev yıhanlar’’ Zaten çoktandır arkadaşlarıyla kafayı çekmemiş olan Bedros bahane arıyordu. Ceketini sırtına attı. “ Bahan yemek hazırlama Sino’nun lokantasına gidiyem.”
Bedros’un her hafta sonu Sino’nun meyhanesine gitmesineİrma çok kızıyordu. ‘’ UyyyrebbiAllah senide alaydi, beni de alaydikuzzulkortSinonuntükenideyahaydi. (Allah seni ve beni öldürsün zıkkımın dibi Sinan meyhanesi yansın) Erkeklerin özgür kalma hislerini tercüme edemeyen İrma “Gidişin ola dönüşün olmaya, kerrafi (zehir) içesen.” Bedros çaresiz hastalığa düşersin anlamında geleneksel bedduasını söyledi. ‘’hıtmidökesen” Hızla kapıyı çarptı. Kapı epeyi bir titreyip, sendeleyip özü olan ceviz ağacına döndü. Hırsını alamamış İrma merdivenleri rüzgâr gibi çıkıp sokağa bakan tek küçük pencereden bağırdı. “ İnşallah başına bedenden kafan nahit taş düşe.” En içten dilekleriyle kocasını uğurlayıp tekrar sedirde oturdu. Ancak Bedros onu duymamış çoktan küçeyi(sokağı) dönmüştü. Fındıkkabuğunu değil bir bez peçeteye sığmayan bir olay nasıl da büyümüştü?