Birkaç gün sonra bayramdı. İrma sarı tunç başlıklı karyoladaki Yatağın üzerinde horuldayan Bedros’a eğildi yanağına bir öpücük kondurdu.
Sabah güneşi vurmasın diye bordo renkli kadife perdeleri çekti. Annesinin Anahit’in çeyizinden getirdiği güveler yemesin diye naftalin serptiği, ceviz den iki kapılı aynalı gardolabını açtı. El işi masa örtüleri, brudeli yatak örtüleri, el işi perdeler naftalinlenip katladığı bohçaların arasından pembe çiçekli pazen pijamasını giydi. pamuk şilteli yaylı pirinç başlıklı karyolada horlayan mavi çizgili Sümerbank pijamalı Bedros’a sarılıp pırıl pırıl işlemeli,dantelli mavi saten yastığında uyudu.
1970 yılının siyah beyaz günlerinde Maria ertesi gün dayanamayıp yeni giysileri bayram öncesi giydi. Sokaklarda koşturmaya başladı. Başta Sarı Pişo, Tatlıcı Faysal, ŞaşoHımpo Sokakta bağrıştılar. Maria’yı kovalamaya başladılar. . Maria "Bayram üstüne sıçtı! Çığlıklarıyla kızmış ve küskün bir halde eve döndü. İrmaHavuşdaMenekse, Reyhan ve beyaz sardunyalara su verip, onlara kendi taktığı isimleriyle konuşuyordu.’’ Gulo bugün nasılsan göstek. Dur seni güneşe koyayım. İrma yan tarafından ikinci bir tomurcuk veren Menekşeyi gördü. ViiiMeyro kız sen iki canlisanyahındapırtlayacahsan. BahAyşo solmuş, Meyroçırtık ati.’’ Kapı hızlı çalınınca telaşlandı. Kapıyı açıp Maria yıağlamaklı bir halde görünce telaşlandı; ‘’ Seni birisi dögdü. Yoh mama Sarı Pişo, Tatlıcı Faysal, ŞaşoHımpodeyiki; "Bayram üstüne sıçtı!" İrma gülümsedi; ‘’Eeeoh oldi. Sahan kaç kere demedim.Yerişip yetmesen bayram gelmeden geyilmez. Sen beni dinlemisen ki! Nışanlına hava atacahsan. Kushedi. (bir aşağılama sözcüğü). Tez get soy üstündekileri.’’
Bayrama bir gün kalmıştı. İrma İstanbul’da yapılan tatlı paskalya çöreklerine inat tuzlu Diyarbekirçöregi yapıyordu. Şake gecenin geç bir vaktinde hala çalışmaya devam ediyordu. Hatun kastalının yanında suyla çevrilen değirmende öğütülmüş un, mayana, mahlep, kara çörek otu karıştırdı. sadeyağla yoğurmaya başladı.İrma oturduğu sedirden Şakeye sürekli talimatlar vermesine sesini çıkarmasada, içinden ya sabır çektiği yüz ifadesinden belli oluyordu. Fakat İrma kardeşini avrat etmeye kararlıydı. ‘’Tewlolo. Siz de gencolacağsız bahan. Hala ben yıhıyam senin çaputlarıni (giysilerini) sen yıhîsan? İşin gücün gezmahtadır. ‘’Şake ablasına saygıdan çıt çıkarmadan dinlerken İrma söylenmeye devam etti. ‘’Toprahbaşanolmiya,Taylarınuşaghbahi. Sen hala hamur yoguramisan. Gerek elen de yapışmiyausili odur. Eyiceyogur, elin dibinde olacah hamur çikçikedecah. Yohsa çörek güzel olmaz ha. Üstünü çoh örtmede, sebeh tezden kahahyapah. O sırada irmanın yüzüne Tavandaki direklerden bir damla su geldi.’’ Görisen bizim logcuyasöledimpüşürük (saman ve humuslu topraktan kaplama ) damı iyi loğla dedim. Usta ayreti (uyduruk).yapti. Bah şimdide damci (damla) geli.’’ İrma kalkıp damlayan yere bir bakır leğen koydu sebehe keder bu dolar. Suyuna bitarhana pişireyim.’’ Şake hayretler içerisinde ‘’O pis suda tarhana pişermi’’ diye sorunca. ‘’Pişer hamur yoğuramayana eyi gelir diye alay etti. Bide ceza olarahtalogcuya da içireyim.’’
Sarı Pişoda Geceden mayalanmış koca teştlerdeki ekşi hamurun odaya yayılan kokusuyla kokusuyla uyandı. Babaannesi Nono Dada dürtüklüyordu; ‘’Kalk ula kıbrahınogli, Fırıncı Tümes’e sor hele hamuri ne zaman aparah (Götürelim) fırına. hevletse. (tenhaysa) sıra yohsasebeh tezden aparah, Sarı Pişoda peksimet şeklinde yapılanları degilde özel bir şeyler istiyordu yattıgı yerden; ‘’ Babaanne Bahan simit şeklinde yapisan? ‘’ Gelini Remziye’ye döndü sen bardahla, çatalla kaşıhla şekil ver ben de uşaga örük simit yapayım. Bayram arefesi olduğundan mezar ziyaretlerini de unutulmuyordu; ‘’ işiziçabuh bitirin daha Mardinkapı’da Yasin-i Şerif okuyacağız’’
O günün sabahında Ermeni ve Süryani ailelerde sabah ezanı ile kalktılar. Her bayram sabahında olduğu gibi Onların Paskalya bayramını gelip kutlayan ‘’Bayramınız kutli olsun renkli yumurtalarız afiyet şeker olsun.’’ diyen Müslüman komşularından önce kalktılar. küçe kapılarının önünü süpürüp, taşları tek tek yıkadılar. Müslüman komşu erkekleri sabah namazı için camiye giderlerken onları ayıblamasın diye kirli sokakları Çalı süpürgesiyle süpürdüler.
Diyarbekir'e. bayram bereketiyle gelmişti. Bayramları dört gözle bekleyen arefe günü Esnafların telaşı daha bir başkaydı. O gece bütün hamamlar, terziler, berberler, fırınlar sabaha kadar açıktı. Ev hanımları sabaha kadar. Bayram yemekleri ve hazırlıklarını yapıyorlardı. Sabaha ilk ışıkları Alipaşa mahallesinde Çeltik kilisesi aydınlatırken, meydan davulların sesiyle inliyordu. Atılan son topla sabah namazı ilan edilmişti. Ezan sesiyle birlikte sokaklar hareketlendi. Ebe Kâmile oğlu Terzi Hayrettin’i kaldırmakta zorlanıyordu; ‘’Bayram sabahı yatmak eyi değil, Haydi Yallah deyin kalkın, abdestinizi alın, namazınızı kılın’’ Sarı Pişo Ayni minareden Babasıyla eve dönüşüyle bayramlaşma başladı. Büyüklerin ellerini öptü, bayram sabahı kahvaltı yapılmazdı. Ebe Kâmile Bedros’u, İrma’yı çocuklarını AyşoBacoyu Süryani Sare Hanımı ve kızı Ardanuş’u bayram yemeğine çagırdılar büyük sinilerde keyifle hazırlanan Meftune iç pilav doldurulmuş hindi dolması, zeytinyağlı sarma yapılmış. Ev baklavası açılmış. İsteyen hoşaf içiyordu. Otuz gün oruçluyken saygıdan dolayı Ebe kamile’nin önünde ağızlarına bir yudum su koymayan kadim dostları leziz yemekleri yemeğe başladılar.
Dama çıkan Zaza Sekine Hanım Diyarbekirin tüm evlerinin toprak damları bitişik nizamda olmasından yararlanıp damdan dama atlayıp meraklı gözlerle genel kontrolunu yapıyordu. Degirmenciler’ınGulo avluyu süpürüyordu. Hacı Sabiha hanım At arabasıyla gelen kilere Piran’ınpîrejman (Dicle) köyü odunlarını istifliyorlardı. Odun kıran Zazalar da baltalarını bilemiş odunları ufalamakla meşguldüler. Neriman Hanım havuşunda Çocuklarını yıkıyordu. Bir uçtan bir uca damlardaki günlük teftişini (denetimi) sürdüren Zaza Sekine Hanım Remziye hanımın havuşundan bakınca İrmayı gördü. Sitemkâr bir şekilde bagırdı; ‘’Göstek önce bize niye gelmedin. Bende böyükdegilem.’’ İrma; ‘’ Sekine abla size de geliyih merak etmeyin.
İrma ve Remziye Hanım Çocukları kilise meydanına gönderdiler. Zaza Sekine Hanım evinde toplandılar. Bayram ziyaretlerine özel olarak alınmış kutusunun her bir tarafında İstanbul, İzmir, Antalya manzara resimleri olan Pe-Re-Ja kolonyasıyla, akide şekerleri ikram edilirken Sekine Hanım’ın Siverekli kocası Seydi köylerden topladığı sadeyağların teneke kutulara koymakla meşguldü. Nedense bakkallar fiyatı daha uygun olan bu meşhur! Kıtılbıl Tereyağını müşterilerine yetiştirmekte zorlanıyorlardı. Sultan Şeyhmus’a adanan adakla dünyaya gelen ismi Sultan konulan Yetim torununun ağzına ufak ufak doğrayıp sade yagda kavurup üzerine pekmez gezdirdiği pestili zorla ağzına tıkıştırmaya uğraşıyordu. Tahta dolaplar günler öncesi kurulmuştu. Sarı Pişonuntam 4 lirası vardı. Bedros ve İrma birer lira Babaannesi elli kuruş verince sabah yedide başlayan Bayram Yemek bitince Sarı Pişo’yu tutabilmek imkansızdı. Cebi dolu dolu Çeltik kilisesindeki bayram yerine koşarak gitti. Bayram yeri mahşeri kalabalıktı, satıcılar köylülerin şekirikulokulo dedikleri kırmızı beyaz halkalı Antep şekerleri, uçan balonlar, Bir tahta çubuğa sardıkları renk renk Osmanlı şeker macunları satıyorlardı. Üç ayaklı tahtalara koyup tepsileriyle horoz, şekerleri “Macun” adı verilen baharatlı, tarçınlı, çilekli, limonlu, portakallı, naneli gibi farklı çeşitleri olan yumuşak ve yapışkan şekerlemeleri Macun tahta bir çubuğa sararak satıyorlardı.
Salıncakta sallanan Maria’nın şen kahkahaları bir yanda, davul sesi diğer yanda. Arşaluys. iki yaşındaki Anjel’i kucağına almış oturaklı genişçe olan alçak dolaplarda sallanıyordu. Daha sonra dingilafistanda (tahtarevalli) birbirlerini hoplatmaya başladılar. Sarı Pişoda takla dolaplarda heyecan peşindeydi.
Panayırcılar Kurulan çadırlarda önüne astıkları denizkızı ve boğa yılanı afişini görenler bir lirayı bastırıp altı plastikten denizkızı üstü gecekondulu elbisesiyle Zehra yı seyrediyorlardı. Zoraki giyilmiş upuzun bir sarı peruk sabahtan akşama kadar suyun içinde durmaktan telef olmuştı. Boga yılanı da arada bir verilen canlı fareleri bir lokmada yutuyor. Tatlıcı Faysal yılana bakıp onunla konuşmaya çalışıyordu. ‘’Götür abem bileydim sahan çay ögünden kurbağada getirirdim.’’ dedi. SarıpişoTeyzesi oğlu Veysi tahta atlara binmişlerdi. Veysi hızla dönen atlıkarıncadan biraz korkmuştu, altını ıslatması an meselesiydi. Maria diğer çocukların hayran bakışlarıyla yüksek salıncak da naralar atarak gökyüzüne doğru havalanıyordu. Alçakta kalan takla dolapdaki Sarı Pişoya; ‘’Hala halaheeee! Kimee…kimee karşıdaki dolaba heeeyy" sevinç naraları eşliğinde, ipleri koparırcasına hava atıyordu…
Sarı Pişoda Çeltik Kilisesi meydanın da ortasında kavruk bir çingenenin elinde tef ile oynayan bir Ayı görünce şaşırdı. Hayatında ilk defa gördüğü iki metrelik yaratığa korkarak baktı.Çingene Elinde tefi, uzunca bir sopa olan ile, beline sardığı zincirin ucu, burnuna geçirilen halkaya takılmış bir ayı gösteri yapıyordu. Tefi dokuz, sekizlik aksak bir ritimle çalan şarkı söyleyen çingenenin, arada bir elindeki sopayla ayıyı dürtmesinden ve zavallı hayvanın tempoya uygun hareketlerle zıplayınca Sarı Pişo. Maria, Fatma, Zeki Apak, Anjel, Arşaluys kahkahalarla gülüyorlardı. Sopaya tutunarak iki ayağının üzerinde dikilmesi halay oyununu oynaması çocukları kırdı geçirdi. “Ula Kocaoğlan, hemamda karılar nasıl bayılır.’’ sözüyle, yere yatarak bayılma numarası yapması Marianın çok “ hoşuna gitmişti. Gösteri bitince çingene kasketini çıkardı., etraflarında halka olan seyircilerden bahşiş topladı…
Görseller: “Diyarbakır hafızası” çalışması.