Türkiye derin bir yoksulluğa doğru gidiyor. İnsanlar, gıdaya ulaşmakta güçlük çekiyor. Sağlıklı beslenme hak getire. Çocukların beslenememesı sonucu büyüme bozuklukları yaşıyor.

 
Uzmanlar tüm bunları bangır bangır açıklamasına rağmen normal yaşamda hiç bir değişiklik yok.

Kur artışı durdurulamıyor. Emekli, çalışan ağır bir yük altında. Emekliler asgari ücretlinin altında maaş alır hale geldi. 

Yetişkin erkek için 2 bin 800, yetişkin kadın için 2 bin 200, genç için 3 bin ve çocuk için de 1600 kalori esas alınarak yapılan hesaplamaya göre açlık sınırı 15 bin lirayı geçerken, yoksulluk sınırı da 50 bin liraya dayandı. 

Hayat pahallılığın durdurulamıyor. Öyleki çalışan ve emekli kesim ''ücret artışı yapmayın, istemiyoruz. Enflasyonu durdurun yeter'' der hale geldi. Kurdaki artış durdurulamıyor ve borçlanma giderek artıyor.

Eğer bir ülkede ücretler enflasyonun altında verilmeye başlanırsa, orada derin yoksulluk kaçınılmaz olur.

İşin ilginç tarafı, dünyada gıda fiyatları düşerken, bizde ise sürekli artması. Elekktrik ve doğalgaz için de durum aynı; dünyada düşüş gösterirken, açıklamalara bakılırsa, seçim sonrası ciddi anlamda zam bekliyor.

Yaşanan tüm bu duruma karşılık tasarruf genelgeleri yayımlanıyor ve tasarruf için çağrılar yapılıyor. Ama ne hikmetse yine dar gelirlilerden, emekçilerden tasarruf yapılması isteniyor. Sanki bu işin sorumlusu emekçiler ve dar gelirlermiş ve kurumlar sanki bu işten muaf gibi. Tasarrufun önce kamu kurumlarından başlaması gerekmez mi?

Türkiye'de her yıl bir Merkez Bankası Başkanı değişiyor. 

Hafize Gaye Erkal'ın gidişinden sonra göreve gelen Fatih Karahan, daha ilk açıklamasında asgari ücretin fazla olduğu yönünde açıklama yaptı.

''Enflasyonda bir numaralı risk asgari ücret'' diyerek, faturayı toplumun en düşük gelirli kesimine kesti. Ki asgari ücrete verilen zam da TÜİK'in açıkladığı o tartışmalı rakamlara göre belirlendi. 

Toplantıda Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay'ın açıklaması ekonominin ne durumda olduğunu gözler önüne serdi. Akçay, ''faiz enflasyon faiz kur arasında link koptu'' diyerek durumu özetledi. Birinin bozduğu diğerinin yaptığı bir durum yaşanıyor.

Ekonomik ayarları bozulmuş görünümü veren Türkiye'nin bu sarmaldan kurtulması gerekir. Ülke bu karamsar tabloyu hak etmiyor. Yaşanan kısır döndügüden kurtulmak gerekir.

Ben ekonomist değilim sadece yaşanan tabloyu özetlemeye çalışıyorum. Düşünün doldurulması gereken bir kazan var. Ve kazanı; emekli, çalışan, yani belli gelir durumunda olanlar doldurmaya çalışıyor. Ama etrafındaki delikler nedeniyle kazan bir türlü dolmuyor. Ne kadar çabalasan da olmuyor. 

Bu durumda, kazanın doldurulması için önce o deliklerin kapatılması gerekmezmi?