Bir dil ölürse ne olur? Hafızasını yitiren bir millet oluruz. Bugün Zazaca’nın başına gelen tam da bu...


Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2025 yılı öğretmen atama kontenjanları açıklandı. "Yaşayan Diller ve Lehçeler" dersi kapsamında Kurmanci lehçesi için sadece 5, Zazaki lehçesi için ise yalnızca 1 kontenjan ayrıldı. 

Evet, yanlış okumadınız:  Bir 

UNESCO tarafından ''kaybolmaya yüz tutmuş diller'' arasında gösterilen Zazaca için bu yaklaşım, bir çok kesiminm tepkisine yol açtı.

Dilin ölümü sessiz olmaz, kimlik de gider. Zazaca, yüzyıllardır Anadolu’nun farklı köylerinde konuşulan, ağıtlar yakılmış, türküleriyle sevdalar anlatılmış bir dildir. Ama şimdi? Çocuklar bu dili bilmiyor. 

Aileler konuşmuyor. Okullarda yok. Sosyal medyada yok. Devletin dil politikalarında ise sadece sembolik bir figür.

Ve işte sonuç:

Zazaca, artık evlerin duvarlarında çerçevelenmiş dedelerin eski kasetlerinde yaşıyor.

MEB, Kurmanci için beş öğretmen, Zazaca için bir öğretmen atayacak. Türkiye’de binlerce Zaza öğrencinin okuduğu okullarda bir öğretmen neye yetecek? 

Anayasal güvenceye alınması gereken, desteklenmesi gereken bir kültürel mirastan söz ediyoruz. Bir avuç gönüllü akademisyenin, birkaç sivil toplum kuruluşunun ve sosyal medyada görünürlüğü kısıtlı çabaların ötesine geçilemiyor.

Bir dilin kaybı sadece kelimelerin silinmesi değildir. Hafıza kaybıdır. Tarihin silinmesidir.

Bir dil, eğer evde konuşulmuyorsa; sokakta duyulmuyorsa; okulda öğretilmiyorsa... ölür.

Ve işte Zazaca, göz göre göre bu sona doğru sürükleniyor.