1917 yılında Bol yıldızlı bir Diyarbekir gecesiydi. Ağzından sarrna Bitlis tütünü düşemeyen gabardin erkek ceketli, altında Sümerbank basmasıyla nevi şahsına münhasır Erkek Fato’nun çok özel misafirleri vardı. Hanendeler ve sazendeler yerlerini almışlar, Seman köşkünün  (Şimdiki adıyla Gazi köşkünün) Her biri kendi alanında üstatların cümbüş çalan Urfalı Mustafa Kemancı Hayik aşçı, darbukacı Bube Menekşe ve arkadaşları bu musiki dolu akşamların vazgeçilmez sazendeleriydi. Solistileri ise Mehmet Celalettin idi. Diyarbekir’in mesire alanında gül bahçeleri içinde yer alan Seman Köşkü çevresinde yaşanan unutulmaz meşklerden biri yaşanıyordu.

 

Fotograf: Ferit Aslan Cega Medya

Anma töreni Diyarbakır’da DİTAV tarafından düzenlenen Celal Güzelses’i anma programı, aynı adı taşıyan  torunu Celal Güzelses’in “Ben Celal GÜZELSES” adlı kitabı imzalaması ile sona erdi.

Kalemi kaşta koydun

Gözümü yaşta koydun

Seni bir yad ettim

Beni ateşte koydun

Eğildim kelep ettim

Şam yolunu Halep ettim

Bir vefasız yar için

Ömrümü telef ettim.

               "Bir inzibat çavuşunun gelmesiyle müziğe ara verdiler. omzunda tüfek, belinde kasatura sert asker kişiliğinin aksine göz pınarları akan yaşlarla onlara bakıyordu.  Sesi titreyerek rica etti, 'Uşaklar hadi gelin, Paşa hazretleri sizi istiyor' dedi. Sazendeler ayağa kalkmış, esas duruşa geçmiştiler. Şaşkın vaziyette birbirlerine baktılar. Mehmet Celalettin idi “Komutanım, biz buraya Hafız Melek hocamızdan aldığımız dersleri icraya ve piknik yapmaya geldik. Ne olur bırakın biz gidelim' dedi.

               Çavuş da, 'Olmaz öyle şey, Paşa sizi sizi çağırıyor.  Haydi şimdi beni takip edin' dedi." Paşa dedikleri de Mustafa Kemal'di. Çağrılan ise geçen   Diyarbakır'ın ünlü sanatçısı Celal Güzelses, daha doğrusu o günkü adıyla Mehmet Celalettin'di.

Genç Celalettin'in sesi öylesine etkileyiciydi ki, Mustafa Kemal Paşa Seman köşkünün üst katında Kırklardagı’nın altında sessizce akarDicle nehrinin doyumsuz manzarasına bakarken, uzaktan duyduğu o billur sesin sahibini tanımak ve dinlemek istemişti. Celalettin ve arkadaşları daha sonra adı Gazi Köşkü olacak Seman Köşkü'ne biraz da korkuyla girip, Paşa'nın, "Peki çocuk, benim için de söyler misin?" deyince rahatlayacaklar ve uzun süren unutulmaz bir gece başlayacaktı.

                Yıllar sonra üstat o geceyi şöyle anlatıyordu: "Tam 8 saat huzurunda meşk yaptık. Hüzzam, uşşak, hicaz, nevruz, saba ne varsa geçtik. Onun sevdiği klasik eserleri söylerken paşanın arada bir bize iştirak ettiğini hatırlıyorum..." O geceden genç Celalettin'in unutamadığı bir anısı daha vardı. Mustafa Kemal Paşa, gecenin sonuna doğru şöyle sesleniyordu: "Sen içiyor musun çocuk?" diye sormuştu "Hayır Paşam, ben içmiyorum" deyince Paşa şöyle devam etmiş: Savaşı kastederek; "Âlâ içme çocuk, bu sesi koru olur mu? Bir gün ayaklarımıza vurulmak istenen prangalardan kurtulursak seni tekrar dinlemek isterim." 

        6 yıl sonra savaş bitmiş, Cumhuriyet kurulmuş o gün hayal ettiği prangalardan kurtuluşa bizzat önderlik edecek ve cumhuriyeti kuracaktı Diyarbakır Ulu Cami ile Müezzinlik yaparken aynı zamanda musiki gurubunun solisti olup, ara sıra elinde tef ile eşlik  gençlik hayatında müthiş bir müzik bilgisine sahip olmuştu."  Mehmet Celaddin 15 yıl sonra bu kez Dolmabahçe Sarayı'nda Paşa'nın huzurundaydı.  o gün sesini beğendiği Diyarbakırlı genç adam karşısındaydı. Diyarbakırlı dönemin Bayındırlık Bakanı Fevzi Pirinçcizade, Dolmabahçe Sarayı'nda Mehmet Celalettin'i tanıştırırken, "Sayın Reisicumhurum, hatırlar mısınız bir gün bana Diyarbakır'da bir çocuk dinlediğinizi söylemiştiniz" derişte onu size getirdim. O gece masada Safiye Ayla da vardı. Dolmabahçe Sarayı'na Mehmet Celalettin olarak giren genç adam, bizzat Atatürk'ün koyduğu “Şark Bülbülü Celal Güzelses” ismiyle çıktı ve yalnız Diyarbekir kültürüne değil Türkiye’nin müzik tarihine geçecekti. 

                Alıntı yaptığım “Ben Celal Güzelses" kitabını yazan Emrah Özpirinçci. Özpirinçci Bodrumda yaşayan Celal Güzelses'in torunu. Celal Güzelses'in adını taşıyan bir başka torunla birlikte dedelerinin kitabını yazmışlar: Kitapta sadece dedesinin bir müzik adamı değil, o müzik adamının Diyarbekir gibi kendine has kültürel zeminde yetiştiği de ortamıda anlatılıyor. Geçmişi yok sayanlara ders niteliğinde bir kitap. Bu vesileyle"Şark Bülbülü" unvanlı ses sanatçısı unutulmaz eseri Yaş destanından bir plaktaki dizesiyle noktayı koyalım.

Elli beşte, sızı iner dizine;

Altmışında, duman çöker gözüne;

Altmış beşte, hiç bakılmaz yüzüne;

Geldi geçti, şimdi yalana benzer.

Fotoğraf: AA/Muhammed Ali Timur Anadolu ajansı ve Cega medya